30 Aralık 2015 Çarşamba

Neler oldu neler?

Yazamadım bir süredir bloguma. Ama tezimi yazdim bu arada ve sonunda bitirdim. Doktoraya başladiğımda kafamda çok net bir planım vardı. Derslerimi çabucak tamamlayacak, yeterlilikten sonra çiftdillilikle ilgili bir tez hazırlayacak, bir süre yurtdışında kalıp verilerimi toplayacak ve kısa sürede mezun olacaktım doktor ünvanını alarak. Derslerimi çabucak tamamladım gerçekten. Ve bu, planın gerçekleşen tek kısmı oldu. Yeterliliğe ilk girdiğimde kaldım. Sonra tez önerimi hazırlarken annem hastalandı. Böylece yurtdışı planlarım rafa kalktı. Annem vefat etti 8 ay içinde.Demir geldi. Demir ile benim içimden başka bir Hale çıkıverdi. Başlarda Demir'i kimseye bırakamamaktan, sonralari fiziksel olarak bırakabilsem de kafamda bırakamamaktan dolayı 6 aylık tez izleme jürilerinden önce atağa kalkan geri kalan zamanlarda rölantide duran bir tez yazma süreci uzun zaman devam etti. Bazen bırakmanın eşiğine geldim. Sonra yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak gittiğim üniversitede bir derse girip, "ben bunu yapmak istiyorum" dedikçe  direndim. Neyse ki sonunda benimle birlikte her yere gelen tezim artık cildinde ve belki de bir makalede duracak. Benim üstümden de yükler kalktı; bir hafifledim bir hafifledim. Bazen "şimdi ne yapacaksın?" diye kendi kendime sorsam da ve çoğu zaman bu soru çevremden gelse de cevap bulmaya uğraşmıyorum. Öğrendim ki herşey planlandığı gibi gitmeyebiliyor. O yüzden acelem yok ve biraz da durma isteğim var.

Yazı yazamadığım sürede Demir'in ve dolayısıyla bizim hayatımızda neler oldu neler? Demir okuluna iyice alıştı. Babasının okula bıraktığı sabahlarda ağlamıyor artık hiç. Nadiren benim götürmem gerektiği sabahlarda ise ağlıyor, ama çabuk toparlanıyor. Biz Can'la ilk veli toplantımıza gittik ve Demir'in okul hayaına dair tahmin ettiğimiz, bu yüzden bizi şaşırtmayan detaylar öğrendik. Uzun zaman bir kenardan gözlem yapıp etkinliklere katılmadığını, ama katılmaya başladığında gözlemleyerek öğrenmiş olduğunun ortaya çıktığını; öğretmenlerinin yönlendirmesine ve güdülemesine ihtiyaç duyduğunu; duygusal olup bazen ağlamaya başladığını; alışık olmadığı durumlardan rahatsız olduğunu; Almanca'yı sevip hızla öğrendiğini; tek başına oynamayı tercih ettiğini duyduk. Öğretmenleri anlatırken gözümün önüne geldi bir kenarda sessizce duran Demir ve gözlerim doldu ister istemez (öğretmenleri öğrenmişlerdir duygusallığının kaynağını böylece). Düzen konusunda takıntılı olduğunu öğrenmemiz ise bu toplantıda bizi en çok etkileyen bilgi oldu. Bahçedeki arabalar düzenli dursun istiyormuş; arkadaşları ayakkabılarını dolaplara yerleştirsinler istiyormuş; oyuncakların yeri değişmesin istiyormuş. Bu düzen bozulduğunda ise huzursuz olup düzeltmeye çalışıyormuş. Endişelendik Can'la. Bu tip takıntılı davranışların stresle tetiklendiğini düşündüğümden okula alıştıkça kaybolacaklarını düşündüm. Neyse ki öyle de oldu. Artık daha rahatmış bu konularda. Kendimi de sorguladım biraz, Demir doğduğundan beri ritüeller ve kurallar konusundaki katı tutumumdan kaynaklanıyor olabilir mi bu davranışlar acaba diye. Geçenlerde bir kitabı bulamayınca benim gösterdiğim tepkileri gösterip inatla ve sinirli bir şekilde onu bulmak konusunda ısrar ettiğini gördüğümde kendimi gördüm onda; ve korktum. Bazen bir şeye kızdığında da kaşlarını çatıp sert sert konuşuyor. Yine kendimi görüp korkuyorum. O yüzden biraz esnemeye karar verdim. Şimdi bir şey yerinde değilse "olur öyle, sorun değil, bırakalım kalsın" demeye çalışıyorum. Daha sakin davranmaya uğraşıyorum. Ama henüz pek başaramıyorum. Demir arkadaşlarından daha sık, okulda yaptıklarından daha az bahsediyor artık. Hangi arkadaşının kardeşinin olduğu, hangisinin olmadığı merak konusu onun için. Her gün okulda yediği meyveyi tahmin etmece oynuyoruz arabada. Geçen gün  buradan yola çıkarak "nesi var?" oynamaya başladık. Okulda Noel'i kutladılar. Ondan önce de Noel pazarı gerçekleştirdiler. Sahneye çıktı bütün okuldaki öğrenciler. Demir'ler de en küçük oldukları için en öndeydiler. Elini kolunu sallaya sallaya şarkılar söyledi. Benim yine gözlerim doldu tabii ( kabul ediyorum, bundan daha fazlası oldu :)). Sosyal hayatı da renklendi artık.İlk kez sinemaya gitti, Snoopy filmine.Ben çok istesem de çalışmam gerekiyordu; babası paylaştı onunla bu güzel anı. Biraz sıkılmış film uzun olduğundan, ama seyretmiş sonuna kadar. Bir kere de tiyatroya gittik. Onu da zevkle izledi. Yılbaşı ağacımızı yaptık bu sene de. Bana geçen seneye oranla daha çok yardım edebildi. Güzelce süsledik birlikte. Bir de aile bireylerine hediye olsun diye kağıt rulosundan yılbaşı ağacı yaptık. Ama sanırım okulda da böyle etkinlikler yaptıklarından çok ilgisini çekmiyor artık evde bunları yapmak. Ben de yeni etkinlikler hazırlamak için vakit bulamadığımdan şu aralar oyun oynuyoruz ve kitap okuyoruz genelde. Bir de soru kartlarımız var Demir'in severek cevapladığı; onlarla vakit geçiriyoruz. Arada okuldan geldiğinde kahvaltıda yiyebilmesi için kek ve kurabiye pişiriyoruz birlikte. Ama yumurta alerjisi devam ettiği için fazla yapmamaya çalışıyoruz. Bir de alerjik bronşiti başladı. O yüzden akşamları alerji şurubu içiyor düzenli olarak. Öksürmeye başladığında da maskeyle soluyor ilaçlarını. Başlarda üzüldüm bu hastalığa, ama alıştık sonra. Astıma dönmemesi için çabalamak dışında yapabileceğimiz bir sey yok ne yazık ki. Bu süreçte de bazen sorguladım yine kendimi. "Acaba daha çok anne sütü alsaydı böyle sağlık sorunları olmaz mıydı?" diye.  Sonra kendi kendine emmeyi bıraktığını düşünüp teselli buldum kendimce. Bu sorgulamalar hiç bitmeyecek sanırım. Ama belki yeni yılda azalırlar. Demir'le birlikte daha çok gülücük, keyif, mutluluk ve eğlence paylaşacağımızı umduğum yeni yılda.