19 Ocak 2015 Pazartesi

Mama sandalyesine veda

Demir yaklaşık olarak 6 aylıkken oturmaya başlamıştı dayısının ve yengesinin aldığı mama sandalyesine. O zamandan bu zamana nelere şahit oldu o sandalye? Birçok ilk yemeğin yenişine; bazen Demir yemek yesin diye bazen de yemekten sonra oynadığımız oyunlara, söylediğimiz şarkılara, okuduğumuz kitaplara, yemek savaşlarımıza, dökülen yemeklere, yere atılan oyuncaklara. Kaç defa parçalara ayrılıp makineye girdi yıkanıp temizlensin diye. Yıkana yıkana minderleri yırtıldı. Mutfağımızın bir parçası oldu. Yemek masamız tezgah hisasında  ve sandalyelerimiz de  yüksek bar sandalyeleri olduğundan mama sandalyesi güvenli geliyordu bize. Demir'in de itirazı yoktu duruma. Arada mutfakteyken bizim sandalyelerimize çıkıp otursa da yemek zamanları geçiyordu sandalyesine. Bizim sandalyelerimizde oturmaktan hoşlandığını görünce "ona da artık yüksek bir sandalye alabiliriz" dediğimiz gün düştü sandalyeden, kafasının arkası yarıldı. Acil servisti, doktordu derken vazgeçtik daha hazır olmadığına karar verip. Sonra geçenlerde Demir'e klozet ararken yükseltici koltukara denk geldik. Artık Demir mama sandalyesine sığmıyordu. Bizim sandalyelerimizin üzerinde daha sağlam oturabiliyor olsa da bize güvenli gelmiyordu; kemersiz oturmaması gerektiğini düşünüyorduk. Bu yüzden bu koltuklar tam bize göreydi. Kendi sandalyemizin üzerine monte ettik kolayca. Demir de kemerlerine hiç itiraz etmedi alışık olduğu için. Artık bizimle beraber masanın etrafında bizim seviyemizde rahat rahat oturuyor. Mama sandalyesine veda etti. Bir dönemi daha sonlandırdık böylece.

16 Ocak 2015 Cuma

"Ben büyüyünce inşaatçı olacağım"

Demir dün ilerideki mesleğine dair ilk beyanını verdi.
Şu sıralar büyüme hevesinde küçük adamımız. "Ben ne zaman büyüyeceğim?" "Büyüyünce...Elini tutmadan yürüyebilir  miyim? Tek başıma markete gidebilir miyim?  Ketçap yiyebilir miyim baba gibi? Üniversiteye gidebilir miyim?" ve daha niceleri. Bazen cevap olarak çoook büyümesi gerektiğini söylediğimizde eliyle 'beş' yapıp "beşşşş yaşına gelince?" diye de ekliyor merakla. Dün arabadaydık. Kamyonların arasından gidiyorduk. "Beton kamyonu inşaata beton taşıyor.  Damperli kamyona bak taş taşıyor" diyor sohbet ediyorduk ki Demir "Ben büyüyünce inşaatçı olacağım" dedi. İlk şoku atlatınca ona neden inşaatçı olmak istediğini sorduğumda "evde hep inşaat yapıyorum ben" dedi. Haklı tabii. Evde damperli kamyonu, beton kamyonu ve vinci var. Onlarla farklı oyunlar yaratıyor sık sık. Etrafımızda da çok inşaat var. Camlardan baktığında vinçler, kamyonlar görüyor. Yazın karşımızdaki inşaat yapılırken bazı sabahlar ilk iş camdan bakıp kamyon gelmiş mi diye kontrol ediyordu. Ben de o makineleri sevdigi icin bir inşaat alanının önünden geçerken ona gösteriyorum, bildiğim kadarıyla anlatmaya çalışıyorum hangi makine ne yapıyor diye. Bir de dedesinin mimar, dayısının inşaat mühendisi olduğunu hesaba katarsam şaşırmamalıyım aslında.

Ben küçükken sorduklarında öğretmen olmak istediğimi söylerdim. Eve gelen misafirlerin çocuklarına bilgi yarışmaları düzenler, kara tahtamın başına geçer ders anlatırdım. Hala da bu yolda ilerliyorum. Demir daha çok küçük. Hiçbir beklenti oluşturmamaya çalışarak merak ediyorum ilgisi hangi alanlara yönelecek, neler yapmaktan hoşlanacak, hangi mesleği hayal edecek.



8 Ocak 2015 Perşembe

Demir Miro'nun sergisinde

Sakıp Sabancı Müzesi benim sevdiğim, 'iyi ki var' dediğim bir müzedir. Daha önceden Monet'in ve Anish Kapoor'un sergilerine gitmiştik Demir'le. İlkinde kangurunun içinden etrafı ve resimleri merakla izlemişti. İkincisinin saatini ayarlayamamıştık; uyku saatine denk geldiği için uyumayı tercih etmişti. Bir süredir Joan Miro'nun sergisine de gitmek istiyorduk. Turkcell Platinum Pusetli Anneler Günü etkinliğini duyduğumda Demir için güzel bir deneyim olacağını düşündüm. Geçen hafta cumartesi günü etkinliğe katıldık. 

Demir'le önce Kış Bahçesi'nde eğitmenlerimiz, diğer anneler ve çocuklarıyla tanıştık. Eğitmenlerimiz Miro ile ilgili kısa bilgiler verdikten sonra Miro'nun resimlerindeki kuşlar, yıldızlar, güneşler ve kedilerden esinlenerek bu şekilleri kağıtlara yapıştırarak resim yaratma etkinliği yaptırdı. Ardından hep birlikte sergiyi dolaştık. Çocukların ilgisini çekebilecek birkaç tablonun ve heykelin önünde bunlarla ilgili sohbet ettik. Çocuklar eğitmenlerinin söylediği şekilleri ve renkleri tablolarda buldular. Sonra Kış Bahçesi'ne dönüp parmak boyalarla resim yaptık. Demir genel olarak ilgili ve keyifliydi, ama bazen itiraz ettiği  ve söylendiği de oldu. Yaptığımız resimleri ve katılım sertifikamızı alarak etkinliği bitirdik. 


Etkinlik sırasında sadece bazı eserleri inceleyebildiğimiz için ben sergiyi tekrar dolaşmak istedim. Bu sefer rehberimiz Can'dı. Biz etkinlikteyden sergiyi detaylı gezme fırsatı bulduğu için bize anlattı Miro'nun eserlerini. Neredeyse bir Sabancı Müzesi klasiğimiz haline gelmiş olan, deniz manzarasını arkamıza alarak çektiğimiz aile fotoğramızı da çekip müzeden ayrıldık. 

Gezimiz sonrasında benim izlenimlerim:
-  Müzelerin çocuklara müze gezmeyi ve sanatı sevdirecek aktiviteler sunması bence gerekli. Katıldığımız etkinlik bu nitelikteydi. Demir'in yaşına uygundu; hem öğretici hem eğlendiriciydi. Eğitmenler çocuklarla teker teker ilgilendiler. Müzenin   eğitim birimi de hem rezervasyon yaptırabilmemiz için hem de sonrasında Demir'in rahatsızlığı dolayısıyla rezervasyonu değiştirmek istediğimizde çok yardımcı oldu. Müzeye dair pozitif bakışımı güçlendirdi.
- Ben müzede dolaşırken her eseri incelemek ve o eserle ilgili sunulan tüm bilgileri öğrenmek isterim genelde. Bu sergide bunu yapamadım. Miro'nun gerçeküstü eserleri ilginç olsa da enerjim ve zamanım olmadı. Ama Miro'nun eserlerine dair genel bir fikir edindim. Demir de Miro'nun hangi renkleri ağırlıklı olarak kullandığını ve hangi hayvanları resmettiğini öğrendi.
- Müzede yasak olmasına rağmen eserlerin fotoğraflarını çeken ziyaretçiler yine vardı ne yazık ki. Bu sefer onları kendim uyarmaya çalışmadım (daha önceki tatsız tecrübelerimi hatırlayarak); güvenlik görevlilerine bildirdim. Onlar da kayıtsız kalmadılar neyse ki.
- Müzeden ayrılırken 'sırada hangi sergi var acaba?' diye düşündüm. Yine Demir'le gitmek ve daha çok gezmek umuduyla...

Demir'le karlı günler

Karlı günleri severim ben. Küçük küçük gökten yere düşen beyaz tanelerin bir araya gelerek her yeri bembeyaz yaparak güzelleştirmesi hoşuma gider. Camdan seyretmeyi de severim, kar da dolaşmayı da. Bu kış da kar yağsın da Demir çıkıp oynasın diye bekliyordum havaların iyice soğumasını. Sanırım ona da o kadar çok anlattım ki o da "kar ne zaman yağacak?" diye sormaya başlamıştı. Geçen hafta beklentimiz gerçekleşmişti aslında, ama bir gün yağan ve Beylikdüzü'nü bembeyaz yapan kar sırasında Demir hasta olduğu için dışarıya çıkıp oynayamamıştı. Ertesi sabah karların erimiş olduğunu gördüğümüzde hayal kırıklığına uğramıştık. Demir "Ama ben eldivenlerimle kar toplayacaktım" diyerek üzüntüsünü dile getirmişti. Bir daha ki sefere toplayabileceğini söylediğim için tekrar hevesle beklemeye başladı. Neyse ki bu bekleyiş çok uzun sürmedi ve dün karına kavuştu Demir.

Salı akşam saatlerinde yağmaya başlayan kar dün Beylikdüzü'nü Uludağ'a çevirdi. Biz de karın yağmaya ara verdiği bir sırada en kalın kazaklarımızı, beremizi, atkımızı, eldivenlerimizi ve botlarımızı giyerek kendimizi bahçeye attık. Kar toplamak için kovamızı ve küreğimizi de unutmadık tabii ki. Karların yumuşak olduğu yerlerde dolaşarak arabaların ve çimenlerin üzerinden kar topladık. Küçük kar topları yaptık.  Yerde bulduğumuz dallarla şekiller çizdik. Ve tabii ayak izlerimizi çıkardık. Tam birkaç ağabey ve abla da gelmişti ki Demir üşümeye başlayıp eve dönmek istedi. Biz de kovamızda karlarla eve dönüp evde küçük kardan adamlar yaptık karanfil burunlu, üzüm şapkalı ve çörek otu gözlü.Gün içinde de sık sık camdan karı seyrettik.

Bu sabah da yine bembeyaz bir bahçeye uyanınca kahvaltıdan sonra çıktık dışarı. Bu sefer kutup ayısı, penguen, kar baykuşu ve fok da bize eşlik etti. Karı özlemişler; bahçede karların üzerinde dolaştılar. Demir bir ağabeyle sohbet edip onun kar topu yapmasına yardım etti. Kardanadam da yapmak istediler, ama o kadar kar toplayamadık. Sonra Demir yaşlarında bir çocuk geldi annesiyle. Annesi fotoğrafçıymış ve kızının fotograflarını çekerken Demir de ona poz verdi. Biraz da arkadaşıyla oynadı. Bu sefer düne göre daha uzun kalabildik. Güneş olduğu için daha az üşüdü Demir. Yine kovamızı doldurup eve döndük. Sicak ihlamurumuzu içip kekimizi yiyerek ısındık. Şu anda hala az da olsa yağıyor kar. Kar keyfimiz yarın da devam edecek gibi...