24 Aralık 2014 Çarşamba

Demir'in ilk tiyatro macerası

Geçtiğimiz pazar günü bizim için çok heyecanlı bir gündü. İki tiyatrosever olarak Can ile birlikte Demir'i tiyatroya götürecektik. Evde sürekli hayvanların veya tanıdığı insanların yerine geçip oyunlar oynadığı için tiyatro hoşuna gider diye düşünüyorduk. Ama bir taraftan da tiyatro süresince bir koltukta oturup oyunu sıkılmadan izleyebileceğinden emin olamıyorduk. Bir diğer olasılık da karanlıktan korkabilirdi. Bunları değerlendirip denemeye karar verdik. Demir'i götürebileceğimiz bir çocuk oyunu aramaya başladık. Çoğu çocuk oyunu için uygun olan yaş sınırı 3 veya 4 yaşından başlıyordu. Uzun aramalardan sonra 2+ bir çocuk oyunu bulabildik; hevesle biletlerimizi aldık. Perşembe gününden itibaren Demir'e pazar günü tiyatroya gideceğimizi,  tiyatroda neler yapıldığını anlatıp onu hazırladık. Pazar sabahı da kahvaltıdan sonra Akatlar Kültür Merkezi'nde "Kediler ve Köpekler Müzikali" adlı Tiyatro Mie'nin oyununu seyretmek için merakla yola çıktık. Oyun başlamadan Demir'le sahnedeki dekor hakkında sohbet ettik. O sütünü içerken biz de bu önemli günü fotograflarla belgeledik. Buraya kadar keyfimiz yerindeydi. Demir ilgiliydi. Ama oyunun başlayacağı anonsu yapılırken Demir "ben bu sesi sevmiyorum" dedi. Salon loşlaştırılıp müzik çalmaya ve sahnedeki ışıklar yanıp sönmeye başladığında ise ağlamaya başladı. Kucağıma aldım, sakinleştirmeye çalıştım, anlatmaya uğraştım, ama ne yazık ki işe yaramadı. Oyun başlayalı daha 10 dakika bile olmamıştı ki Demir'le beraber salonun dışındaydık. Biraz dolaştık, oturduk, etrafa baktık. Sonra salonun arkasında benim kucağımda tekrar denemek ister mi diye sorduğumuzda "olur" dediği için tekrar salona girdik, ama 2 dakika bile duramadan tekrar çıktık Demir istemeyince. Böylece ilk tiyatro maceramız hüsranla sonuçlandı. Hayal kırıklığımızı Demir'e belli etmemeye çalışsak da keyfimiz kaçtı. Akşam sohbet ederken tiyatroda neden korktuğunu sorduğumuzda karanlıktan korktuğunu söyledi. Biz de eğer tekrar gitmek isterse onu götürebileceğimizi anlatıp konuyu kapattık. Benim 'Demir tiyatroyu severse ne güzel haftasonlari ailece yapacak bir etkinliğimiz olur', 'sık sık tiyatroya gideriz', 'hem gittiğimiz oyunları da blogumda yazarım' gibi hayallerim de şimdilik rafa kalktı.

19 Aralık 2014 Cuma

Yılbaşı ağacımız

Çocukluğuma dair anılarımda yılbaşıların ayrı bir yeri var. Yılbaşı ağacımızı hatırlıyorum salonun bir köşesine babamla kurduğumuz. Işıl ışıl, üzerinde pamuktan karlar, altında peluş Noel Babam. Yılbaşı demek hep bir arada olmak demekti ve genelde Gül Teyze'min evine gitmek. Çok severdim hem teyzemi, hem de evini. Etiler'de bir tepe üstündeki bir apartmanın en üst katında, dubleks, Akmerkez manzaralı bir evdi. Her camından etrafa yukarıdan bakmaya bayılırdım. Evlerdeki çam ağaçlarını ve insanları seyrederdim. Hele bir de kar yağmışsa bembeyaz şehre bakmak çok hoşuma giderdi. Bir yılbaşında haminnem de gelmişti, ne mutlu olmuştum. Onunla ilk ve son yılbaşımdı herhalde. Gül Teyze'ye gitmediysek de bize gelirdi babaannemler, halam... Yenilir, içilir ve tabii tombala oynanırdı. Bir de ilkokul öğretmenimin bir yılbaşında tüm öğrencilerine üzerinde Noel Baba olan küçük bir bardak aldığını hatırlıyorum; uzun zaman saklamıştım onu. Sonra büyüdüm herhalde. Noel Babam yok oldu (bilmiyorum ona ne olduğunu). Kutlamalar azaldı. Ama yılbaşı ağacı görkemini hiç kaybetmedi benim için. Evlenince aldım büyük bir hevesle; bir iki yıl kurdum. Sonra üzüntüler girdi araya, kurmak canım istemedi birkaç sene.

Neyse ki bu sene Demir dışarıda renkli renkli, süslü yılbaşı ağaçlarını görünce evde de bir tane olsun istedi de hevesim geri geldi. Plastik olanlardan edindik bir tane. Eski süsleri bulabildim evde. Onlara birkaç tane yeni ekledik. Işıklarımız bozulmuştu, onları yeniledik. Ağacımızı salonun baş köşesine kurduk Demir'le birlikte. Süsledik bir güzel. O hangi süsün nereye asılacağını gösterdi; ben astım. O bazı süsleri kendine saklamak istedi; ben ağaç dopdolu rengarenk olsun diye hiçbir süsü feda etmek istemedim. Onun bir taneyi almasında anlaşarak diğerleriyle donattık ağacımızı. Işıklarını da taktık. Peluş Noel Baba çok aradım, ama bulamadım anılarımda kalan gibi bir tane. Bir banka oturmuş bize hediyeler getireceği günü bekleyen bir Noel Baba alıp koyduk ağacımızın altına. Süslerin arasından Noel Babalı müzik kutum çıktı, unutmuşum varlığını. Ama Demir sevmedi sesini, biz de ağacın altına koyduk sessizce. Şimdi akşamları açıyorum ışıklarını, seyrediyorum. Onun bize uğurlu geleceğini, 2015'in  güzel geçeceğini, Demir'le daha birçok yılbaşı ağacını birlikte süsleyeceğimizi ve onun bir sürü güzel yılbaşı anısı olacağını umarak....

13 Aralık 2014 Cumartesi

Mevsimler

Bilmezdim mevsimlerin bu kadar birbirinden farklı ve eğlenceli olduğunu Demir'den Önce (D.Ö.)'de:)
Sonbaharın gelmesiyle yerdeki yaprakları fark eden Demir taşlara ek olarak yaprakları da toplamaya karar verdi. Sokağa çıktığımızda ceplerimiz yaprak dolu eve dönmeye başladık. O zaman fark ettim yaprakların ne kadar birbirinden farklı olduğunu. Şekilleri, büyüklükleri, kenarları, damar yapıları farklı farklıymış. Tabii renkleri de. Sonbaharın etkisiyle yeşili açılan, sararan, kızaran yapraklar... Benim favorim kızaranlar. Sanki daha önce hiç görmemişim onları. İlkokulda öğretilen "sonbaharda yapraklar sararır" bilgimle çelişen her kızarmış yaprağa bir mucizeymiş gibi bakar oldum. Tabii Demir'e de "Aaa, bak kırmızı yaprak!"diye gösterir oldum. Okuduğum kitapta sonbahara dair "önceden birbirlerinin aynı gibi görünen ağaçlar kişilik kazanır ve ormanları binlerce farklı renge boyar" (Coelho, 2014, s.109) betimlemesi aklıma kazınıyor muhtemelen D.Ö.'de hiç dikkatimi çekmeyecekken. Yazara o kadar hak veriyorum ki  bu betimlemeyi anlatıyorum çevremdekilere "yazar ne güzel anlatmış, değil mi?" diyerek. 
Sonbahara olan ilgimizi evde farklı aktivitelerle de pekiştirmeye çalıştık. Tuvalet rulolarını Demir'in seçtiği renklere boyayıp ağaç gövdeleri yaptık. İçlerine yaprakları yerleştirdik. Can'la Demir yaprakları kağıda yapıştırıp kocaman bir gövde çizdiler onlara. Evimiz ağaçlarla doldu.

Havalar soğuyunca da kışa kaydık sonbahardan. Kar bekliyoruz şimdi. Kağıttan kardan adamlar yapıp pamuklarla kar yağdırıyoruz üstlerine. Demir kar ne zaman yağacak diye sordukça havanın daha soğuması gerektiğini söylüyorum. Bir taraftan da İstanbul'a yine kar yağmazsa kar görmesi için Demir'i nereye götürebiliriz diye düşünüyorum.

Önümüzdeki mevsimlerde keşfedeceklerimizi merak ediyorum.Her mevsimin tadını çıkaralım istiyorum birlikte büyürken, öğrenirken, eğlenirken...

1 Aralık 2014 Pazartesi

Oyun grubunun sonu

Demir'le 8 hafta süren oyun grubu maceramiza son verdik. Gittiğimiz merkezde hareket eğitimi başlığı altında yapılan aktivitelere alışamadı Demir. Zıplamak, halkalara asılıp sallanmak, dengede durup tahtaların üzerinde yürümek ilgisini çekmedi. Beni yanında istemekten vazgeçmedi. Eğitimin yapıldığı sınıfa annelerin girmesinin mümkün olmadığını anlatsam da giren velileri gördükçe beni de yanında istedi. Ben girmek istemedikçe o dışarıya çıkmaya başladı "su istiyorum",  bacağım acıdı", "çişim geldi" şeklinde birbirini takip eden bahanelerle. Boya yapıp, hamurlarla oynayıp, kağıttan şekiller yaptıkları sanat eğitimi kısmında daha mutluydu. Orada da müzik eşliğinde dans edildiğinde arkadaşlarına katılmaktansa onları izlemeyi tercih ediyordu, ama en azından 1 saat boyunca sınıfta duruyor; beni yanında aramıyordu. Ama geçen hafta oradan da 20 dakika sonra çıkıp bir daha geri dönmek istemeyince bir süre ara vermenin daha doğru olduğuna karar verdik. Belki tekrar okula gitmek istediğini söyler diye beklemedeyiz şimdilik ( gittiğimiz merkeze okul demek ne kadar doğru oluyordu kararsızdım giderken. Diğer veliler öylemsöylediği ve Demir okulu merak ettiği için öyle demeye başlamıştık. Sonu bu şekilde bitince de "keşke okul demeseydik hiç" diye düşündüğüm oluyor).  Artık çeşitli atölye çalışmalarını  takip edip internetten, kitaplardan vs. faydalanarak evdeki sanatsal çalışmalarımıza devam  edeceğiz. Bu doğrultuda geçen hafta sonu Legabebe'nin atölyesine katıldık. Veliler de katıldığı için Demir rahattı; sıkılmadan aktiviteleri yaptı. İlk önce playcornlarla kutu adamını besledi. Sonra rengarenk pirinçlerle oynadı; onları bardaklara doldurdu ve yere döktü :)  Balığa kağıttan pullar yapıştırdı. Kulak çubuğuyla boyama yaptı. En sonunda da ay kumunun içinde süzgeç aradı her ne kadar tozlanan pantolonundan rahatsız olsa da. Böylece bir saat keyifli  vakit geçirdik birlikte. Ben de birçok aktivite fikri edindim. Ertesi gün renkli pirinçlerimizi hazırladım ve keyifle oynadı Demir yine. Darısı diğer aktivitelere...

Demir Kitap Fuarı'nda

Çocukluğumda hiçbir kitap fuarını kaçırmazdım. Annem ve babamla Odakule'deki Tüyap'a gider, kalabalığa aldırmadan dolaşır, bir sürü kitapla eve dönerdik. Sabırsızlanırdım bir an önce onları okumak için. Lisedeyken ise  okul çıkışı, genelde okul erken bittiği için cuma günleri, arkadaşlarımla gider stand stand dolaşırdım. Daha önceden belirlediğim kitapları alır onlara yenilerini eklerdim. Sonra  kitap fuarı Beylikdüzü'ne taşındı. Ben de bir süre ara verdim üniversite yıllarımda. Ama sonra biz de Beylikdüzü'ne taşınınca tekrar kavuştum fuarıma. 
İki senedir de Demir'le katılıyoruz. Geçen sene Can'la birlikte gidip hem Demir'e hem de kendimize kitaplar almıştık. Bu sene Demir'le başbaşa gittik. Hafta içi bir gün erken bir saati seçtiğimiz halde okulların katılımıyla fuar kalabalıktı. Her zaman kalabalık olması hoşuma gitmiş olsa da bu sefer Demir'in pusetini onca çocuğun arasında sürmek kolay olmadığı için bazen "bu ne kalabalık!" diyerek söylendiğim oldu. Diğer söylendiğim konuysa çocuklarıyla fuara gelen ve herkesi itip kakakarak standlarda öne geçmeye çalışan velilerdi. Hele bir tanesi beğendiği kitabı almak isteyen oğluna "ama bu  kitap öğretmeninin verdiği listede yok ki" diyerek bana "bu ne perhiz bu ne lahana turşusu"dedirtti. Neyse ki kalabalığa rağmen dolaşmak istediğim tüm yayınevlerini dolaşarak Demir'e güzel kitaplar alabildim. Bazılarını ona sunduğum seçeneklerden kendi seçti, bazılarını evde okumayı sevdiği kitaplardan yola çıkarak ben seçtim. Pusetinde dolaşmaktan sıkılınca kalabalık yüzünden onu pusetinden kaldıramadığım için biraz söylendi ve sonrasında uyudu. O uyurken aldığımız bir kitabı yazarına imzalatma fırsatım oldu. Keşke uyumuyor olsaydı da yazarla o da sohbet edebilseydi az da olsa. O uyuyunca kendim için kitap bakmak ile kitap fuarıyla eş zamanlı düzenlenen İstanbul Sanat Fuarı'nı ve onur yazarı Atilla Dorsay için hazırlanan sergiyi gezmek arasında kaldım. Evde okunmayı bekleyen çok kitap olduğu için ikinci seçeneği seçtim. Böylece güzel tablolar ve ilginç heykeller görme fırsatım oldu. Demir uyanınca da bür sürü yeni kitap ile evimize döndük. O da benim gibi hevesle hemen okumak istedi kitaplarını. Kitap sevgisi hep devam eder umarım.