7 Haziran 2016 Salı

Demir Bodrum'da- 2

Tatilimizin üçüncü günü çok rüzgarlı bir sabaha uyanınca sahile inmemenin ve denize girmemenin en iyisi olacağına karar verdik. Otelimizin sahibinin Yalıkavak'ta işi varmış; bizi de götürmeyi teklif etti. Ama Demir istemeyince biz de  Akyarlar'da kalıp sahilde dolaştık. Teknelere baktık, denize taş atma yarışı yaptık. Demir'in hediye almak istediği magnetleri aldık. Oteldeki öğlen uykumuzun ardından (ben de arada kestirdim fırsattan istifade) yemeğimizi otelin terasında yedik. Sonra da Bodrum'a gittik. Güneş yine biz minibüsteyken yüzünü gösterdi. Bodrum'a vardığımızda güzel bir hava bizi karşıladı. Biz de rahat rahat gezdik. Bodrum yine cıvıl cıvıl, eskiye oranla daha az olsa da kalabalıktı. Önce limanın kenarındaki çay bahçelerinden birinde oturduk. Bir gün önce pastaneden aldığımız kurabiyelerimizi yedik. Sonra limandaki teknelere baktık ve çarşıyı dolaştık. Her Bodrum ziyaretinde uğradığımız Penguen Cafe'de oturup Bodrum Kalesi ve deniz manzarasının tadını çıkardık, güneşin batışını seyrettik. Bir şeyler atıştırıp, sonrasında tabii dondurma yedik. Çarşının içinden minibüs duraklarına yürüyüp minibüsle otelimize döndük Demir için geç sayılabilecek bir saatte.

Perşembe sabahı en sonunda hava güneşli ve pırıl pırıldı.  Biz de tüm günü kumsalda geçirebildik. Demir öğlen uykusunu bile odaya şezlongda uyudu. Denize girdik. Bol bol kumla oynadık; çukurlar açtık, kaleler yaptık.  Akşam Demir yine Bodrum'a gitmek istedi. Daha geç bir saatte gidince bu sefer çay bahçesinde oturamadık. Ama güzel bir pizzacı keşfettik ve lezzetli bir pizza yedik. Ardından da tatlı. Otele döndüğümüzde Demir geç yatma rekorunu kırdı. Ama akşam hiç rahat uyuyamadı, sürekli uyandı. Ertesi sabah neyse ki biraz geç kalkıp arayı kapattı. 

Tatilimizin son gününde hava yine rüzgarlıydı. O akşam dönecek olduğumuz için havaya güvenemedim, kumsala gitmeyip yine biraz dolaştık. Bavulumuzu yaptık. Otelin boş olmasından istifade edip odayı Demir'in öğlen uykusundan sonra boşaltıp havaalanına gitmek üzere servise binmek için Turgutreis'e gittik. Serviste benim yine uykum geldi. Engel olamadım, uyumuşum. Demir de söylediğine göre etrafı seyretmiş. Rötarlı uçağımızla İstanbul'a geldiğimizde ikimizde yorgun ama eve döndüğümüz için mutluyduk.

Bodrum tatili yazlık maceralarımızı saymazsak Demir'le ilk baş başa tatilimiz oldu. Bazen çok zorlansak da genel olarak iyi geçirdik sanırım. Demir yeni yerler gördü. Gezmeyi, dolaşmayı sevdiğini yine gösterdi. Bazen çok söylendi. Böyle durumlarda "çocuk gördüğünü yansıtır" sözü aklıma geldikçe canım sıkıldı, "acaba ben de mi bu kadar çok söyleniyorum da benden mi görüyor?" diye düşünüp üzüldüm. Hayvanlardan korkmazken oteldeki kedi ve köpeklerden korktu. Bu korkusu özellikle  yemek saatlerinde kediler bizim masamıza yaklaştıkça bizi zorladı. Bir de ayakkabıyla kumlarda yürümekten, ayakkabısına kumların dolmasından hoşlanmadı. Minibüs ve servis yolculukları doğal olarak ona uzun geldi. Bu yolculuklarda genellikle benim kucağımda onca yolu gitmekten hoşlanmadı. Oteldeki çalışanlarla, minibüslerdeki teyzelerle ve amcalarla, lokantalardaki garsonlarla bol bol muhabbet etti. Otelde çalışan bir ablayla o kadar kaynaştı ki yemeklerden sorumlu bu ablaya kendisi için mantı ve sigara böreği yaptırttı. Hamura ve tatlıya doydu. Ben de bu sefer yemek konusunda fazla rahat davrandım galiba. Sabah kahvaltılarına dikkat edip gerisine karışmamaya çalıştım tatsızlık çıkmasın diye. Ben ona "Benim küçük tatil arkadaşım" dedikçe hem güldü, hem de "benim büyük tatil arkadaşım" diye bana cevap verdi. Ben otelde tek olmamızdan ve geceleyin otele dönerken geçtiğimiz yolun ıssızlığından ürksem de bu duygumu Demir'e hissettirmemeye çalıştım ve ilk birkaç günden sonra alıştım. Bodrum'da olmaya, daha önceden annemle dolaştığımız yerlerde dolaşmaya ve anıların canlanmasına da alıştım biraz; gözlerim daha az dolar oldu ilk iki günden sonra. Fark ettim ki özlediğim Bodrum'un kendisinden çok orada yaşadıklarım, onların bende hissettirdikleri ve oradaki benmişim. O birbirine bağlı ailem, o güvenli-kalabalık günler, o rahat- eğlenceli-huzurlu ben. Bu tatilde eski anılar Demir'le oluşturduğumuz yeni anılarla birleşti ve Bodrum yeni bir anlam kazandı benim için.

Halikarnas Balıkçısı
"Sanma ki sen geldiğin gibi gideceksin.
Senden öncekiler de böyleydiler.
Akıllarını hep Bodrum'da bırakıp gittiler. "
diye yazmış. Demir de ben de Bodrum'a gittiğimiz gibi dönmedik oradan. Demir havaalanında "ne zaman yine geliriz Bodrum'a?" diye sordu, "Seneye yine geliriz" diye cevap verdim. Anlaşılan ikimizin de aklı kaldı orada bu tatilin sonunda.  

Demir Bodrum'da-1

Tezimi bitirmek için çalıştığım son günlerde o kadar sıkılmıştım ki bir tatilin hayalini kurmaya başlamıştım. Herhangi bir tatilin değil ama. Bodrum'da, hatta Akyarlar'da bir tatilin. Uzun bir zaman her yıl ağustos aylarında 15 gün, bazen de mayıs ayında annem, babam, ağabeyim ve ben oradaki devre mülke giderdik. Oranın denizini, havasını çok severdim, çok özlemiştim ve oraya gitmek bana iyi gelecek gibi hissediyordum. Kalabalıktan uzak olabilmek için mayısın son haftasına denk getirecek şekilde uçak biletlerimizi ve otel rezervasyonumuzu yaptım. Can gelemeyeceği için Demir'le ikimiz gidecektik. Başlarda çok hevesli ve cesaretliydim. Tatil yaklaştıkça düzelmeyen havalar biraz hevesim kaçırdı, Demir'in huysuzlaşabileceği fikri de cesaretimi kırdı. Ama yine de iki hafta önce pazartesi sabahı bir hayalin peşinde gittik Demir'le Bodrum'a.

Uçakla Milas'a vardıktan sonra havayolunun servisiyle Turgutreis yollarına düştük. Demir'in de benim de uykum gelmişti, bu yüzden yolculuğun bir kısmını uyuyarak geçirdik. Turgutreis'ten de minibüsle Akyarlar'a vardık. Otelimizi Akyarlar'ın girişinde gibi hatırlıyordum, fakat daha ilerdeymiş. Büyük bir bavulu kumlarda itmenin ne kadar zor olduğunu deneyimledikten sonra otelimize vardık. Otelin sahibi bir bana bir Demir'e bakıp "Demir Bey gelmedi mi?" diye sorarak bizi karşıladı. Demir'i görünce kısa süreli bir şaşkınlık yaşadı. Sanırım anne ile küçük bir çocuğun tatile gelmesi pek rastladıkları bir durum değildi. Oteldeki tek misafirler olarak odamıza yerleştik. Demir denize girmek için çok hevesliydi. Bu yüzden rüzgarlı havaya aldırmadan mayolarımızla hemen otelin önündeki kumsala attık kendimizi. Demir'in simidini, kovasını ve oyuncaklarını da unutmadık tabii. Biraz oynadıktan sonra denize girdik. Fakat su gerçekten soğuktu; Demir'in hiç hoşuna gitmedi. Tam tersine benim de çok hoşuma gitti. Bu yüzden onu kurumaya bırakıp ben biraz daha yüzdüm. Otelde öğle yemeğimizi yedikten sonra biraz daha oynadık. Akşam yemeği için annemlerle daha önceden gittiğimiz pideci vardı aklımda. Minibüsle oraya gittik. Babamı yakından tanıyan pidecinin sahibi yıllardır görmemiş olduğu halde beni tanıyarak beni şaşırttı. Demir'le sohbet etmeyi de ihmal etmedi. Demir  o kadar çok yorulmuş ki akşam çabucak uyuduk. Saatinde uyuduğu tek akşam da bu oldu. Bense gün içinde bol bol gözlerim dolduğu, hatta bazen de ağladığım için acaba doğru yaptık mı buraya gelmek ile diye düşündüm. Sanki bir köşeden annem, Gül Teyze, Sedat Amca çıkacak, "hadi akşam şuraya yemeğe gidelim!" diyecekler ya da ellerinde aldıkları örtülerin torbalarıyla belirip hevesle bana gösterecekler gibi hissetim tüm gün. Minibüste, pidecide, sahilde, çay bahçesinde, her köşede bir anı. Onları düşünürken uyumuşum.   

Ertesi sabah otelde kahvaltımızı ettikten sonra sahilde biraz yürüdük. Denizin kenarındaki evlere baktık, otelleri inceledik. Demir denize taş attı.  Sonrasında kapalı ve rüzgarlı havaya aldırmadan Akçabük'ün plajına gittik. Benim hatırladığım plaj değişmiş bir 'beach' olmuştu. Ama sezon daha başlamadığı için de bir 'beach' görünümünden çok uzaktı. Kumlarla oynadık, su çektik. Deniz yine soğuktu; Demir girmek istemedi, bense istediğim kadar giremedim. Akşam Turgutreis'e gideceğimiz için fazla gece kalmadan otelimize döndük. Hava biraz açtı, güneş yüzünü gösterdi biz yoldayken. Turgutreis bomboştu. Bu ıssızlık beni hem şaşırttı hem de hüzünlendirdi. Eski canlılığını özlemiştim. Neyse ki her gittiğimizde mantı yediğimiz lokanta değişmemişti. Onu bulup karnımızı doyurduk. Dondurmacı da değişmemişti, dondurmalarımızı da afiyetle yedik. Sahilde biraz yürümek istesek de rüzgar çıkmıştı yine. Biz de otelimize dönüp sakin bir şekilde ikinci günümüzü sonlandırdık.