30 Temmuz 2014 Çarşamba

Yazlık Günlükleri- 4


Yazlık maceralarımız bayramla birlikte tekrar başladı. Bir hafta İstanbul’da sıcaklarla boğuştuktan sonra cumartesi günü yazlığa geri döndük. Bu sefer aradığımız serinliği bulamadık ne yazık ki, yazlık da oldukça sıcak. Yazlık rutinimiz genel olarak devam etmekte. Roller değişti bu sefer biraz. Demir babasına düşkün olduğundan herşeyi babasıyla yapmayı yeğliyor. Geçtiğimiz dört gün de zamanının büyük kısmını onunla geçirdi. Bizimle gelen babamı, yani dedesini bile gözü görmedi. Sahile birlikte indiğimiz için babası yerine benimle denize inmek ve kum oynamak zorunda kaldı. Denizi çok seviyor. Artık tadını aldığı için her sahile indiğimizde denize girmek istiyor. Geçen Pazar günü denizde deniz anaları vardı; onları göstererek onu denize girmemeye ikna edebildim. Pazartesi ise sığ olan yerden yine birlikte denize girdik kucak kucağa. Denize bile atladı. Pek hoşuna gitti tabii ki. Bıraksam “ördek suya daldı, zil çaldı”ya bile eşlik edecekti arkadaşıyla birlikte.  İstanbul’da tatil hazırlığı olarak almış olduğumuz kollukları “nasılsa denize sokmayız” diyerek yazlığa getirmediğimiz için pazartesi akşamı Ereğli’ye gittiğimizde ona küçük bir simit aldık. Daha deneyemedik, belki bu gün deneriz.

Bayram yazlıkta birkaç komşuyla bayramlaşmak ve telefonla akraba ve arkadaşları aramaktan ibaret  geçti. Demir de “iyi bayramlar” dileyerek kutlamalarda bize eşlik etti. Daha önce fazla çikolata yememiş olduğu halde bayramın ilk günü bizim biraz esneklik göstermemiz ve tabii ki de komşularımız sayesinde çikolataya doydu. Bayramın ikinci günü hem Demir’e değişiklik olsun diye hem de babam Edirne’yi görmek istediğinden Edirne’ye gittik. Selimiye Camii’ni ve Eski Camii’yi ziyaret ettik. Öğlen ciğer yedikten sonra Meriç’in kıyısındaki çay bahçelerinden birinde oturup dinlendik. 2 saat gidiş 2 saat dönüş yolculuğuyla sapsarı ayçicek tarlalarının arasından geçerek günübirlik seyahatimizi gerçekleştirdik.  Sıcak ve Demir’in arabasını yazlıkta unutmamız dolayısıyla çok keyifli olmasa da değişik bir gün geçirdik.  

Bugün dede ve baba İstanbul’a dönecek, biz Demir’le anne-oğul başbaşa kalacağız. Geçen günlerde Demir sürekli babasıyla olmak istediği için ve bu her zaman mümkün olmadığından ufak krizler, yapmacık ağlamalar yaşadık. Bazen kolay başedebildik, bazen de hem onu sakinleştirmekte hem de kendimiz sakin kalmakta zorlandık. Babasının dönmesiyle sakinleşeceğini ve burada bir dört günü daha keyifle geçirebileceğimizi umuyorum.

21 Temmuz 2014 Pazartesi

Yazlık Günlükleri-3

Demir ilk 4,5 aylıkken denize girmişti. Ondan sonra da tüm deniz tatillerimizde denize girdi. Fakat yazlıkta deniz kirli olduğu için Demir'i sokmak istemiyordum. Yazlıktan denize girmemiş bir şekilde döner bu keyfi ağustostaki tatilimize bırakırız diye düşünüyordum. Fakat ikimiz de denizi görüp de içine girmemeye daha fazla dayanamadık. Geçen cuma günü deniz çok berraktı. İçinde yosun, denizanası vs. yoktu. Her giren çok güzel olduğundan bahsediyordu ve öyle de gözüküyordu. Demir çocuklar denize girdikçe dikkatle inceliyordu, ama hiç kendisi girmek istememişti. O gün saat 17 gibi sahile indik yine. Biraz kumlarla oynadıktan sonra Demir'e denize girmek isteyip istemediğini sordum. Önce "hayır" dedi. Bu tereddütlü bir cevap olsa da kısa bir hayal kırıklığı yaşattı bana. Neyse ki arkasından hemen "istiyon" geldi. Saatin geç olması dolayısıyla denizin soğuk olabileceğinden çekinmiş olsam da merdivenlerden denize girerek Demir'i kucağıma aldım. Birlikte biraz yüzdük, biraz yürüdük. Demir tek kelimeyle "bayıldı". Ne zaman merdivenlere yönelecek olsam "merdivene gitme" dedi. Kahkahalar ve çığlıklar atarak denizin kısa da olsa keyfini çıkardı. Denizden çıkınca hemen üstünü değiştirdik. O gün denizin çok temiz olduğunu, bu yüzden girebildiğimizi, her zaman giremeyeceğimizi anlatmaya çalıştım sonrasında. Cumartesi hava yağmurlu olduğundan, pazar da İstanbul'a döndüğümüz için bir daha sahile gitme şansımız olmadı. Gittiğimizde Demir tekrar denize girmek isteyecek mi diye merak ediyorum. 


Tuvalet eğitimimiz gündüzleri yolunda gidiyor. Geceleri ise bazen kazalar olabiliyor. Böyle durumlarda çarşaf değiştirme pratiği yapmaya devam ediyorum. Kaka yaparken istisnasız Sergi Camara'nın Altın Kitaplar'dan çıkan "Güle Güle Kakalar" kitabını okuyoruz. Bu kitabı Blogcu Anne'nin bir yazısında okumuştum ve tuvalet eğitimi için hazırlık yaparken almıştım. Arda ismindeki bir çocuğun kakası geliyor. Lazımlığına oturuyor, babası ona kitap okurken kaka yapmaya çalışıyor. Ama  yapamıyor. Daha sonra akşam olunca karnı ağrıyor ve bu sefer kakasını yapıyor. Anne Kaka, dışarı çıktığı için çok mutlu oluyor; çünkü onu evde Baba Kaka ve Çocuk kakalar bekliyor. Tuvalete atılan Anne Kaka sifonun çekilmesiyle birlikte evine doğru yol almaya başlıyor. Çocuk kakalar ağlarken eve varıyor. Çocuklarıyla kocası onu gördükleri için çok seviniyorlar. Arda da rahatlamış ve huzurlu bir şekilde uykuya dalıyor. Demir bu kitabı çok sevdi. Ama okurken Arda'nın kaka yap(a)madığı kısımları geçiyorum örnek olmasın diye. Kitapta hikayeden sonra tuvalet eğitimiyle ilgili ebevenylere yönelik faydalı bilgiler içeren bir kısım var. Bu kitabın ardından genelde Meraklı Minik'in gemilerle ilgili olan sayısını okuyoruz. Demir kakasını yaptıktan sonra da kakayı tuvalete atıp arkasından el sallayarak sifonu çekiyoruz. Ellerimizi yıkayıp uzun bir süreden sonra banyoyu terk ediyoruz.


Geçen perşembe akşamına kadar Demir uyuduktan sonra ben de biraz kitap okuyup günün yorgunluğuna karşı koyamadan uyuyordum. O akşam ise yazlıktaki çok eski arkadaşlarımdan biri oturmaya gelince konu konuyu açtı, eski günleri yadettik, dertleştik ve saati 1 yaptık. Zamanın nasıl geçtiğini hiç anlamadım. O gittiğinde yorgunluğum kalmamıştı. Bir dost sohbeti her zaman iyi geliyor insana, bunu hatirladım bir defa daha.

Bunların yanı sıra tatsız olaylar da oluyor tabii. Cumartesi akşamı saat 9da evinde tamir yapan bir komşuya, başka bir evi tamir ettirirken bahçemizi izinsiz bir şekilde kullanan ve bahçemizle balkonumuzun batmasına sebep olan yöneticiye çoğunluğun yaptığı gibi sessiz ve tepkisiz kalamadığım için ufak tartışmalara girmem kaçınılmaz oluyor. Bazen haklı olduğum anlaşılıyor, özrü kabul edip sakinleşiyorum. Bazen ise tüm sitenin haklarından sorumlu olan biri benim hakkımı anlayamadığından "daha küçük bir siteye düzgün bir yönetici seçemiyorsak ülkeye nasıl seçebiliriz ki" gibi cümleler kurabiliyorum.


İstanbul'a dönüşümüzle tatlı-tatsız yazlık maceralarımıza bir haftalığına ara verdik.  Demir yazlığı o kadar sevmiş ki dönmek istemedi ve dönüş yolculuğunun bir kısmını "yazlığa git" diyerek geçirdi. Bunda karşı komşumuzun torunu 9 yaşındaki Nil'in de etkisi büyük sanırım. Çocukları çok seven Nil Demir'le ilgilendi, oyunlar oynadı ve onun kalbini fethetti. Neyse ki önümüzdeki pazar günü döndüğümüzde hala yazlıkta olacak da oyunlarına devam edebilecekler. Ben de anlatmaya devam edeceğim.

15 Temmuz 2014 Salı

Yazlık Günlükleri-2

Yazlıkta günler sabahları değiştirilen çarşaflarla geçmekte. Demir'in tuvalet eğitimi genel olarak iyi gidiyor. Gündüzleri çişini çoğu sefer kendisi söyleyerek tuvalete yapabiliyor. Kakasını da genel olarak akşam yemeğinden sonra uzunca bir süre tuvalette oturup kitap okuyarak yapıyor. Bu iyi gidişattan umutlanarak öğlen uykusu vakti ve gece de bezi çıkardık. Gece bezi çıkardığımız ilk akşam alarmımı 2'ye kurup yattım. Ama saatin çalmasına gerek kalmadı. Demir 2'ye 10 kala beni uyandırdı, tuvalete gidip çişini yaptı ve sonrasında  hemen uyudu. Ertesi akşam ben yine saatimi kurdum. Ama duymamışım ve saat 6'da uyanınca yatağını ıslak buldum. Onu uyandırdım, tuvalete götürdüm,  üstünü değiştirdim ve yatağı alt-üst ettim. Sabah ilk iş çarşafı değiştirdim. Bu işten o kadar hoşlanmıyorum ki bir sonraki gece uyanıp Demir'i uyandırmaya kendi kendime söz verdim. Ama iki alarm kurmuş olduğum halde yine uyanamadım. Saat 3.30 uyandığımda ise iş işten geçmiş, yatak ıslanmıştı. Bir önceki geceyi tekrarladık. Burada Demir'le aynı odada yatıyoruz. Kurduğum alarmlar telefon alarmları olduğu için Demir telefon olan odada uyumasın diye alarmları karşı odanın kapısına yakın bir yere koyuyordum. Ama duymadığım için artık bizim odaya alacağım ve bu akşam kalkacağım. Hem Demir'in tuvalet eğitimi sağlıklı bir şekilde ilerleyecek hem de ben en sevmediğim işlerden biri olan çarşaf değiştirmekten kurtulacağım (umarım ki). Öğlen uykusundan ise iki gün kuru kalkan Demir bu gün ne yazık ki ıslak bir yatakta uyandı. Gece eğitimi ilerledikçe öğlen de düzelecektir dye düşünüyorum. 


Bunun dışında günler bir önceki yazımda anlattığım gibi..Bugün Demir sahilde benim bir çocukluk arkadaşımın yeğeni ile kumda oynadı. Daha önceki günlerde ya tek başına, ya benimle, ya da Tuğçe'yle oynuyordu. Ama bu günkü kadar zevk almıyordu. Bu gün birbirlerine sular kumlar attılar Çisem'le, pastalar yaptılar. Demir pek keyiflendi. Bunun dışında sahilde bir de balık tutuyoruz. Sazlardan yapılmış olan şemsiyelerden bir parça sazı olta yapıyoruz. Sonrasında kimler takılmıyor ki oltamıza : Vatoslar, fener balıkları, kılıç balıkları, levrekler, istavritler ve cıs balığı (henüz çözemedim  nasıl bir  balık olduğunu). Demir onları pişiriyor, sonra birlikte yiyoruz. Bugün iki genç oltalarıyla  balık tutarken Demir onları seyretti ve çok hoşuna gitti. İki gün önce ise Botaş'a gelen gemilerden biri romörkörle ayrıldı ve biz de tüm süreci seyredebldik. Birtaraftan ilgiyle izlerken birtaraftan da kitaplardan tanıdığı kadarıyla anlattı Demir. Evde ise tamirhanemiz ve tersanemiz sürekli çalışıyor. Artık uçakları da tamir etmeye başladık. Yarın da hayvanlarımızı tedavi edeceğiz (Demir'e göre tamir edeceğiz). Sık sık karşı komşularımızı ziyaret ediyoruz.

Tüm bunların arasında bizi birlikte görünce bana "keşke annen de bu günleri görseydi" diyen kendilerince sağduyulu komşularımızla, henüz 2 yaşında olan ve anneannesini sadece evdeki resimlerde görebilen Demir'e " anneni anneannesi getirirdi denize, seni anneannen getirmiyor mu? " diyen habersiz komşularımız olmasa keyfimiz kaçmayacak.  

10 Temmuz 2014 Perşembe

Yazlık Günlükleri -1


Daha önceki yazımda da bahsettiğim gibi geçen cumartesi yazlığa geldik.  Annemin ve babamın yazlık evi olan bu evde 6 yaşımdan itibaren yaklaşık 17-18 yaşıma kadar tüm yazlarım geçti. İlkokul dönemindeyken okulların yaz tatiline girdiği günden hemen sonraki gün gelir okulların açılacağı pazartesiden önceki pazar günü İstanbul’a dönerdik. Ben ve ağabeyim anneannemle burada kalır, annemle babam ise haftasonları gelirlerdi İstanbul’a yakın olmasının avantajını kullanarak. Her sokağında, her köşesinde bir sürü anım olan bir sitenin içinde. Son iki senedir de Demir’le geliyoruz.


Burası Demir’e iyi geliyor Can’ın dediği gibi. Geçen yaz geldiğimizde öğle uykularını hala kucakta uyutularak uyuyabilen Demir’i gece olduğu gibi yatakta uyumaya alıştırmıştık kolaylıkla. Elimizi bırakarak yürümek istemeyen ve hep bir parmak bile olsa bizi tutan Demir dedesinin, benim ve karşı komşularımızın çabalarıyla 15 aylıkken bağımsızlığını ilan etmiş ve yürümüştü kendi başına. Bu yaz da tuvalet eğitimine başladık ki o da iyi gitmekte şimdiye kadar.
Günlerimiz sabah 8’de Demir’in uyanmasıyla başlıyor. Normal koşullarda 9-10 arası uyanan Demir için bu saat erken olduğunda ben onu biraz daha uyumaya ikna etmeye çalışıyorum. Aynı odada uyuduğumuz için uyanır uyanmaz müdahale etsem de ikna edemiyorum ve kalkıyoruz. Kahvaltımızı ediyoruz. Ondan sonra da biraz dolaşmaya çıkıyoruz. Markete gazete almaya, parka veya denize bakmaya gidiyoruz. Sonra evde oyun oynuyoruz. Demir bütün gün biriyle oynamaya çok alışık olduğundan ve yalnız kalmayı hiç istemediğinden, bense onca saat oyun oynayamadığımdan bazen huysuzlandığımız oluyor. Sık sık tuvalet mevzuaları gereği oyunlarımıza ara veriyoruz. Sonra o öğle uykusuna yatmışken ben onun yemeğini yapıyorum ve havuzunu hazırlıyorum. O uyandıktan sonra da kısa bir oyundan sonra yemek saati geliyor. Yemeğin çeşidine göre, çorba mı taneli mi olmasına göre farklı uzunlukta süren bu seansı oyun takip ediyor. Sonrasında Demir havuza giriyor, onun tabiriyle  ‘isterse’. Havuzda küçük oyuncaklarıyla oynuyor, kendini ıslatıyor, beni ıslatmaya çalışıyor.  Meyveydi süttü derken sitenin sokaklarındaki kısa bir yüürüyüşü yemek saati takip ediyor. En sonra da banyo ve temiz hava - bol aktiviteden dolayı kolaylıkla geçilen bir uykuyla günü sonlandırıyoruz.

Arada bu programda farklılıklar oluyor tabii ki. Dün sabah pazara gittik mesela. Öncesinde sahildeki bir çay bahçesinde kahvaltı ettik. Sonra pazarı kısaca dolaştık ve tuvalet eğitimimiz dolayısıyla fazla oyalanmadan evimize döndük. Bu gün ise Demir havuza girmek istemediği için sahile indik beraber. Sitemiz Botaş’ çok yakın olduğundan denizin temiz olduğuna güvenemiyoruz, bu yüzden de Demir’i henüz burada denize sokmuyoruz. Bu gün Demir bizim sokakta oturan ve geçen yıldan da tanıdığımız 4 yaşındaki arkadaşı Tuğçe’yle kum oynamaya çalıştı. Kürekler yüzünden ufak tartışmalar yaşandı, kumdan pastayı kimin ne kadar yiyeceği konusunda göz yaşları döküldü. Yine de keyifli geçti. Her ne kadar Botaş yüzünde denize giremiyor olsa da oraya doğalgaz getiren gemiler yüzünden güzel vekit geçiriyor Demir. Sahile inip veya yukarıdan denizi gören bankların olduğu yerden denizdeki gemilere bakmak çok hoşuna gidiyor. Onlara dair kitaplarda gördüklerini anlatıyor ve bazen de onları olduklarından daha yakın sanıp yanlarına giderek onlara bakmak istiyor. Dün gemilerden birinde ufak bir yangın çıktı. Biz gemiyi seyrederken bacasından simsiyah dumanlar çıkmaya aşladı. Demir bu yangının sebebini, sonrasında ne olduğunu çok merak etti ve “sen git, gemiyi tamir et” diyerek bu ilgisini dillendirdi. Gemiler dışında karşı komşumuz Özlem Abla ve Ülkü  Teyze’de Demir’in gününü renklendiriyorlar. Onların neler yaptıklarını inceliyor, anlatıyor, merak ediyor ve varsayıyor. Bazen  onları ziyaret etse de bu ziyaretler henüz çok uzun sürmüyor. Ben de komşularımızın rahatsız olmadıklarını umarak Demir’e açıklamalar yapmaya çalışıyorum.  Günler çok yoğun geçiyor. Bazen ufak krizler yaşanıyor. Özellikle benim mutfakta bir iş yapmam gerektiğinde veya bilgisayarda bir şeye bakmak istediğimde onunla oynamamı isteyen Demir huysuzlanıp söylenmeye başlayabiliyor.  Evdeki çoğu şey onun için yeni olduğundan neyle oynayıp neyle oynamaması gerektiğini ayırt edemeyip benim “Hayır. Yapma. O oyuncak değil, yerinde dursun” gibi sonu gelmeyen yönergelerimle başetmek zorunda kalabiliyor.  Neyse ki ufak br oyun, futbol maçında bendeniz kaleciye attığı bir gol herşeyi tatlıya bağlayabiliyor.Ben de bu yoğunluk içinde bazen geçen seneyle bu seneyi karşılaştırıyorum içimden. Bu karşılaştırmanın kısa bir listesi:
  1. Geçen sene yazlığa geldiğinde yürüyemeyen Demir bu sene merdivenleri kendi başına çıkıp inme sevdasında. Her ne kadar merdivenin korkuluklarına file gerip, üst katta merdivenlerin başına bir kapı koyarak önlemlerimizi almış olsak da mermer merdivenler beni korkutuyor.
  2. Demir hala yalnız kalmak istememekte ve bensiz oyun oynamamakta. Ben nereye o oraya.
  3. Geçen sene birçok sözcüğü ve cümleyi anlamasına rağmen konuşmayan Demir bu sene susmamakta. Yoldan geçenleri, komşularımızın yaptıklarını sürekli anlatmakta.
  4. Havuzu geçen sene daha çok seviyordu, bu sene aynı ilgiyi göstermemekte.
  5. Geçen sene evimizden duyulan ezan sesinden korkarken bu sene “ezan okunuyor” diye durumu özetlemekte. Ama korkacak yeni nesneler bulmuş durumda: karıncalar ve sinekler. Sokaktayken gelen arabalardan korkmaya devam.
  6. Yemek yemek hala zor. Yemeğin çeşidine göre değişse de uzun ve yorucu geçen yemek saatleri hala günün bir parçası. Barbunyanın kabuklarını çıkaran, bir seferde sadece iki bezelyeyi ağzına alıp çiğneyebilen ve üzümleri ikiye bölerek yemek isteyen başka kaç çocuk vardır bilemiyorum. Alıştım artık, üstünde durmamaya çalışıyorum.

Tüm bunlar ve daha fazlası Demir ne kadar çabuk büyüyor dedirtiyor bana. Bu sürecin her 
anını doyasıya yaşamak istiyorum. O yüzden bir tarafım “iyi ki yazın çalışmıyorum” diyor. Bir tarafım ise “iyi hoş da burada da tezle ilgili çalışamıyorum” diyor. İkinci sesi bastırabildiğim ölçüde yazlıkta geçen gelecek günler keyifli olacak sanırım. 

Hayatın bir parçası: Çişler ve Kakalar



çiş” ve “kaka” kelimelerini içeren bir başlıkla yazı yazacağım daha önce hiç aklıma gelmezdi. Ama tuvalet eğitimine başlayınca kaçınılmaz oldu bu.


Aylar önce Demir’e bir klozet almış ve banyoya kendi klozetimizin yanına koymuştuk. Demir hiç yalnız kalmayı istemediğinden ve bizimle tuvalete bile geldiğinden çişin ve kakanın nasıl yapıldığına aşinaydı. Onun klozetini tuvalete koyduktan sonra da arada ona kendi çişini ve kakasını istediği zaman ona yapacağını anlatmaya başladık. Klozetinin sifon yerindeki düğmelere basınca çalan müziği dinledik beraber, sifonun işleviyle ilgili konuştuk bazen. Klozeti almamızın sebebi Demir’in kakasını söylemeye başlamış olmasıydı. Çoğu şeyin tersini söyleyen Demir kakasını yaparken “kaka yapmıyon” diye bize durumunu anlatıyordu. Ben de bu durumda hazır olduğunu düşünmüştüm. Fakat kıyafetleriyle dahi klozete oturmak istemeyince hazır olmadığını anlayıp vazgeçmiştik. Zaten  ben de daha hazır değildim. Haftanın iki günü evde olmadığım için bu eğitim için bakıcımızın rolü çok önemli olacaktı. Hem ben hem de bakıcımız tuvalet eğitimi vermeye çalışırsak her ne kadar benzer şekillerde davranmaya çalışacak olsak da Demir’in aklının karışacağını ve bu hassas konuda sorunlar yaşayabileceğini düşünüyordum. Yaz aylarında tuvalet eğitiminin daha kolay olabildiğini birkaç kaynakta okuduğumdan ve yazın ben de çalışmayıp hep Demir’le olabileceğimden bu süreci yaz aylarına erteledim. Demir klozetini tuvalette görmeye, ara sıra onunla oynamaya devam etti.


Geçen cumartesi günü yazlığa geleceğimiz kesinleşince bir hafta önceden Demir’e anlatmaya başladım. Yazlığa gittiğimizde don giymeye başlayacağını, artık bez kullanmayacağını, sıcak havalarda bezin rahatsız ettiğini ve poposunun kızardığını açıkladım. Beraber don almaya gittik, onun  seçtiği donları aldık. Hazırlıklarımızı tamamladık. Bir de daha öğlen ve gece uykuları sırasında bezsiz rahat olmayacağını düşündüğüm için don şeklinde olan bezlerden de edindik. Klozetimizi de yanımıza alarak yazlığa geldik. Üstünkörü yerleştikten ve Demir yemeğini yedikten sonra öğle saatlerinde bezini çıkardık ve onun seçtiği ilk donunu giydik. Bezini de çöpe atarak arkasından el salladık. Klozetimizi banyoya yerleştirdik, viledamızı hazırladık ve beklemeye başladık. Ondan sonrası zorlu geçti. Fayanslar çişle birkaç defa yıkandı, sabunlu sularla silindi. Donlar değişti. Bunların olacağını biliyordum, kendimi hazırlamıştım. Ama Demir’in damla damla çiş yaptığını bilmiyordum. Tam donunu değiştiriyorduk, yine ıslanıyordu azıcık. Tekrar değiştiriyorduk, biraz sonra tekrar... Umudum biraz kırıldı ve acaba daha fizyolojik olarak hazır değil mi diye düşünmeye başladım hemen. Bir taraftan da donlar yetecek mi acaba diye hesaplamaya... O gün yazlığa gelmeden kaka yapmış olduğundan o günü kakasız geçirdik. Ertesi gün Demir bazen çişini klozete yaptı, bazen üstüne. Klozete yaptıkça sticker alıp evin değişik köşelerine ve oyuncaklarına yapıştırdı. Çok hoşuna gitti. Bir de ellerini yıkamayı sevdi her çiş sonrasında. O günü de sakin olmaya çalışarak geçirdik. Bazen olamadık, derin derin nefeslar alarak Demir’e belli etmemeye çalıştık. O günü de kakasız geçirince ben yine biraz endişelendim ya kakasını tuvalete yapmazsa diye. Neyse ki ertesi gun bu endişemin yersiz olduğunu öğrenebildim ve sabahtan Demir kakasının tuvalate yaptı. Birkaç kez de çişini. Bir de sabah kakayı gören ben bir daha gün içinde olmayacağını varsayarak  onu sahile götürdüm akşam üstü. Daha kumlarla oynamaya yeni başlamıştık ki Demir’in kaka yapmasıyla ufak bir kriz yaşadık.  Hazırlıksız yakalandığım için yanımda yedek don vesaire yoktu. Don ve şortun kakayı ne derece tutacağını kestiremiyordum. Demir de  durumdan rahatsız olduğu için hemen eve dönüp dondaki kakaları tuvalate attık, arkasından el sallayarak sifonu çektik. Bu Demir’i rahatlattı. Dün ise Demir çoğu zaman çişini tuvalete yaptı. İlk 1,5 gün Demir birşey yedikten veya içtikten sonra cep telefonundaki timeri 20 dakikaya ayarlayıp telefon çaldığında tuvalate götürmeye çalışıyordum Demir’i. O sefer olmazsa tekrar kurup yine deniyordum. Bana çok mantıklı bir yöntem gibi gelse de Demir hoşlanmayınca vazgeçtim. Sık sık “çiş var mı?Bir bakalım mı?” diye sormaya ve Demir’in davranışlarından varlığını anlamaya çalıştım. Demir ellerini yıkarken lavoboya kolay yetişemediği için ona turuncu bir tabure aldık ki bu da süreci daha eğleneli hale getirdi sanırım. Bugün ise Demir çişi her geldiğinde söyledi. Benim sormalarıma “hayır”la karşılık verse de hiç kaçırmadan tüm çişlerini tuvaletine yaptı. Demir kakasının geldiğinden birkaç defa şüphelenmiş olsa da bu gün kendisini göremedik.


Yarın yeni bir gün, yeni çişler ve kakalarla...