29 Kasım 2016 Salı

Özet

Aylar aylar geçmiş son yazımın üstünden. Neler neler oldu ki bu geçen zamanda? Ben 2012 nisan ayında bıraktığım tam zamanlı çalışma hayatıma geri döndüm. Hem de üzerimdeki en büyük yükten kurtulmuş, doktora tezimi tamamlamış olarak. İnsanın sevdiği işi yapabiliyor olmasının büyük bir lüks ve şans olduğunu düşünmüşümdür hep. Babamın severek çalıştığını görmüşümdür yıllarca. Annemin de çok yorulsa da işini sevdiğini. Ve ikisine de çalışmanın iyi geldiğini. Can'ın uzayan mesai saatlerini çoğu zaman anlayamasam da onun  da işini ve çalıştığı şirketi sevdiğini hissettiğim için bir zaman sonra sorgulamayı kesmişimdir bu konuyu. Kemdim de sevdiğim işi yapabilmek için uzun zaman tezimin her gün her yere benimle gelmesine göz yumdum. Vazgeçmeyi düşündüğüm zamanlarda onun sevdiğim işi yapabilmek için bir anahtar olduğunu düşünüp tutunmaya çalıştım onunla geçen günlere. Ve sonunda şanslıyım ki sevdiğim işi yapmaya başlayabildim en sonunda. Öyle ki her gün katettiğim mesafeyi duyan çoğu kişinin tepkisinin aksine 2,5 aydır rahatsız değilim İstanbul'un bir ucundan bir ucuna gittiğime. Yorulsam da ders anlatmak, öğrencilerle iç içe olmak iyi geliyor bana. Ne hastalık kalıyor ne can sıkıntısı ne de yorgunluk!
Tek sıkıntım başlarda Demir'den ayrı kalmak oldu.O benden daha kolay alışmış olabilir bu duruma. Arada sırada "sen çalışmasaydın beni buraya götürürdün. Birlikte şuraya giderdik" dese de genel olarak memnun halinden. Servisle okula gidip gelmeye alıştı. Haftada bir gün babası götürüyor okula. Akşam üstleri saat 5'e doğru geliyor eve. Hamdiye Abla'sıyla oyun oynayıp yemeğini yiyor. Ben eve gidince de ben yemeğimi yerken sohbet ediyoruz biraz, sonra da kitap veya dergi okuyoruz birlikte. İkimize de birbirimizi özlemek iyi geliyor bazen. Ben de boş günüm olursa veya okuldan erken çıkabilirsem ona zaman ayırmaya çalışıyorum. Sinemaya gidiyoruz veya evde vakit geçirip oyun oynuyoruz. Okula da bu sene daha kolay alıştı. Sınıfın kalabalığından, "yaramaz" olarak nitelendirdiği arkadaşlarından şikayetçi olsa da ara ara orada da keyfi yerinde genel olarak. Bu seneki aile etkinliği için geçen hafta ben de gitttim okuluna. Öğretmenleriyle daha önce veli toplantısında tanışmıştım (bu ayrı bir yazının konusu kesinilke), sınıf arkadaşlarının bazılarını da geçen seneden tanıyordum. Fark ettim ki hepsi büyümüşler bu sene. Geçen seneki etkinlikte sessiz sessiz oturanlar bu sene parmak kaldırıp sorular sormaya, cevaplar yetiştirmeye başlamışlar. Durgunlukları gitmiş üstlerinden, hepsi bıcır bıcır olmuşlar.  Yeni arkadaşları da öyle. Demir'in sık sık bahsettiği iki arkadaşı yoktu o gün. Sabırsızlıkla bekliyorum onlarla da tanışmayı yakında.
İkimiz de hafta içi okula gidince hafta sonları daha çok birlikte vakit geçirelim istiyorum. Cumartesine Demir'in drama dersiyle başlıyoruz. Çocuklara daha çok alışsın ve sosyalleşebilsin diye gitmesinin iyi olacağını düşündüğümüz drama kursunu Demir o kadar sevdi ki bizim sadece bir ay gider herhalde diye düşündüğümüz kursta 3 ayına başladı. Kurs 8 aylık. Sonuna kadar gider herhalde. Geçtiğimiz cumartesi de orada aile etkinliği vardı. Bütün çocukların anne ve/veya babaları da çocuklarla beraber kursa katıldık. Biraz anlayabildim Demir'in orayı neden sevdiğini. Kuralsız bir ortam, eğlenceli oyunlar, güler yüzlü eğitmen. O gün yaptığımız etkinliklerden de keyif aldı Demir. Duygular konusundaki aktiviteler onun da benim de çok hoşuma gitti. Bazen cumartesi sabahları olan koşuşturma bana fazla gelse de Demir sevdiği için vazgeçmek mümkün değil artık. Kurstan sonra da pazar ve market alışverişini hallediyoruz genelde. Pazar günlerini de gezmeye ayırmaya çalışıyoruz. Lemi Dede'ye, teyzelere, sinemaya, tiyatroya gidiyoruz. Arkadaşlarımızla buluşuyoruz bazen. Daha az çatışma yaşıyoruz sanki (her hafta sonu olmasa da).
 Bu özetten sonra paylaştıklarımızın detayları çok yakında...