Doktora tezim için topladığım verilerin kayıtlarını yazıya
dökmekle uğraşıyorum bu günlerde. Veri toplama sırasında çocuklarla kurduğum
ilişkiler, aramızda geçen diyaloglar benim için veri toplama sürecinin keyifli
yanları olmuştur her zaman. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen hala yüksek lisans
tezim için veri topladığım zamanlara dair çok net hatırladığım çocuklar ve
onlarla yaşadığım unutulmayacak anılar vardır zihnimde. Geçen sene mayıs ayında 5 yaşındaki bir
çocukla aramda geçen diyalog da beni çok etkilemişti. İstanbul’un önemli
yerlerinin resimlerinin olduğu bir tişört vardı üzerinde: Galata Kulesi,
vapurlar, Boğaz, Kız Kulesi. Ben de hem çalışmaya başlamadan önce biraz havayı
ısıtmak hem de bu tür tişörtleri sevdiğim için “tişörtün ne kadar güzelmiş. Sen
tişörtündeki yerlerden hangilerini gördün?” demiştim. Çocuk bir tişörtüne bakmış, bir bana bakmış ve
“hiçbirini” demişti. Üzülmüştüm, görmediği için o da üzülüyormuş gibi
hissetmiştim. Uzun süre zihnimde kaldı ifadesi.
Kayıtların üzerinden geçerken o çocuğu ve tişörtünü gördüğümde tekrar
yaşadım aynı sahneyi, aynı duyguyu. Ben Demir’in yaşadığı şehri deneyimlemesini istiyorum. Bu olay daha da
güçlendirdi bu isteğimi. Boğaz’da vapur keyfi yapsın, Kız Kulesi’nden
İstanbul’u seyretsin. Camilerini, saraylarını, parklarını gezsin. Çarşılarında
dolaşsın. Adalarına gitsin. Sinemalarını, tiyatrolarını, müzelerini
bilsin.Sevdiği semtleri sokak sokak tanısın. Kültürünü bilsin. Ben ona ihtiyaç
duyduğu kadarıyla eşlik edeyim. İstanbul’umu ona tanıtayım, o İstanbul’unu
yaşasın istiyorum. Zengince, doya doya, anlayarak. Hem İstanbul, hem de tüm
çocuklar hak ediyorlar bunu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder