18 Mart 2016 Cuma

Demir Barselona'da- 1.gün

Demir'e birkaç hafta önce söyleyip, o günden sonra her gün "Ne zaman gideceğiz?", "Orada neler yapacağız?" sorularıyla hakkında konuştuğumuz Barselona tatilimizi geçen hafta gerçekleştirdik. Perşembe sabahı erken saatlerde  havaalanına vardık. Bagaj ve pasaport işlemlerini tamamlayıp kahvaltımızı ettik. Tatilin ilk süprizi uçağımızın rötarı oldu. Bekleme salonundan uçakları seyreden Demir'in keyfi yerinde olsa da hem uykusuzluktan hem de soru cevaplamaktan yorulmuş olan ben ve Can için o bekleme süreci geçmek bilmedi. Yolculuk da öyle. Daha önceki seyahatlerimize göre biraz daha uzun olan bu uçuşta Demir önce çizgi film seyretmek istedi, kulaklıklar erken verilmeyince defalarca hosteslere seslenmeye çalıştı. Sonra kulaklıklar kulaklarını rahatsız edince söylendi. Uykusu geldiği halde uyumak istemedi. Uyumaya direnirken ters bir hareket yapınca kemeri boynuna dolandı ve benim ödümü patlattı. Uyanınca filmden sıkıldı; dergisini beğenmedi ..... Tüm bunlar yüzünden uyuyamayan Can ile benim sınırlarımızı zorladı. Havaalanına indiğimizde biraz sakinleşti neyse ki. Bavullarımızı alıp metroyla otelimize vardığımızda tatilin ikinci süprizi ile karşılaştık. Bu seferki güzel bir sürprizdi. Yurtdışında şimdiye kaldığımız ve bence bundan sonra da kalabileceğimiz en güzel odadaydık. Tatile çıkmadan önce Barselona'yla ilgili pek bir şey okuma fırsatım olmamıştı. Sadece tasarıma meraklı oldukları aklımda kalmıştı bir yazıdan. Tasarım koltukları, heykelleri, tabloları,aydınlatmaları ve desenli yastıkları ile otelimizin lobisi ve 1+1 daireyi andıran odamız bunun en güzel kanıtıydı. Bayıldım. Bu güzelliği kısa bir süreliğine seyredip yemek yemek için dışarı çıktık. Otelin yakınlarında yöresel yemekler yapan bir restauranta gittik. "Tatilde Demir'e 'yemek ye,yemeğini bitir' dememe" kuralımızı koyup paellanın, değişik bir köftenin ve lezzetli bir portakallı kekin tadını çıkardık. Her tatilin ilk günü yaptığımız gibi süt, meyve gibi temel alışverişlerimiz için marketimizi belirledik. Sonrasında da Demir'in çok merak ettiği sahile gittik. Portakal ve palmiye ağaçlarıyla kaplı caddelerden geçerken Demir uykuya daldı. Biz de sahildeki kafelerden birinde özlediğimiz sangrialarımızı içtik. Demir uyanınca da kumlara bıraktık kendimizi. Demir hazırlıklıydı, kovasını ve küreğini getirmişti. Ayakkabılarımızı ve çoraplarımızı çıkarıp soğuk denizin ve kumların tadını çıkardık. Dalgalardan kaçtık, kumdan kale yaptık. Yorulunca bir kafede dinlendikten sonra uzun sahil boyunca yürüdük. Denizi seyrettik, plaj voleybolu oynayanlara baktık. Bir sürü kişinin koşuyor olmasına şaşırdık. Sonrasında tatil boyunca gördük ki bu şehirde koşmanın zamanı ve yeri yok; her zaman her yerde koşan birilerine rastlamak mümkün. Demir'e o gün makarna yiyeceğine dair söz vermiştik. O yüzden bir İtalyan lokantası aradık. Pizza ve makarnanın tadını çıkardık. Yemekten sonra bir tarafımız dolaşmak istese de tüm günün yorgunluğuna yenik düşürek otelimize döndük.  Kumlarımızdan arındık. Demir'in düşmemesi için onun için hazırlanmış çekyatta bavullardan ve yastıklardan bir bariyer oluşturduk. Tasarım odamızda mışıl mışıl uyuduk.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder