13 Temmuz 2016 Çarşamba

Tatil...Tatil...1


Demir'e okul kadar eğlenceli gelmeyen tatilin şimdiye kadarki kısmının bir özetidir yazacaklarım.

Okullar kapandıktan sonra tatilin bir haftasını İstanbul'da geçirdik. Bu hafta içinde her sabah uyandığında uzaklara gitmek istedi Demir. Biz de bir sabah Bebek'e gittik. Orada kahvaltı ettikten sonra vapurla Kanlıca'ya geçip  geri döndük. Bir gün Bakırköy'e gittik. Oradan da Florya'daki belediye tesislerine uğradık. Oradaki oyun alanını bildiğimden yanımıza Demir'in skuterını almıştım. Oradaki trafik oyun alanında keyifle oynadı Demir. Evde olduğumuz günlerde de Hamdiye Ablası'yla bol bol vakit geçirdi.

Sonraki hafta ben altı günlüğüne Almanya'ya gittim bir yaz okulu için. Bu Demir'le ilk uzun ayrılışımız oldu. Çok özledim onu. Hamdiye Ablası ve babası sayesinde iyi idare etti Demir. Bana da iyi geldi biraz uzaklaşmak ve kendim için bir şey yapmak. Demir'le gezdiğimiz yerleri yaza yaza alışmışım gezileri anlatmaya. Almanya maceralarımı da yazasım var, ama sanırım bu blog doğru adres olmaz bunun için. Almanya dönüşü Ankara'ya gittik günü birlik bayram öncesine gelen mezuniyet törenim için. Yedi yaşından küçük çocukları tören salonuna almasalar da ve Demir daha mezuniyeti ve önemini anlayamayacak olsa da benim  için önemliydi bunu onunla paylaşmak. Törenin ertesi günü de yazlığa geldik.

On gündür yazlıktayız. Bayramı burada geçirdik. Bir rutinimiz oluştu sayılır. Sabahları genelde evde vakit geçiriyoruz. Demir bazen ev işlerinde bana yardımcı oluyor. Bazen oyun oynuyoruz. Tabii hem benimle hem dedesiyle bol bol sohbet ediyor. Kitap okuyoruz. Bir basket potası yaptık; biraz basket oynuyoruz. Her ne kadar onaylamasam da  bazen televizyon seyrediyor (ama itiraf ediyorum ki ben ev işi yaparken rahat oluyor). Öğlen uykusu ve yemeğin ardından deniz kenarına gidiyoruz. Biraz yüzüyoruz; meyvemizi yiyoruz. Kovayla su çekiyoruz, ama henüz kumlarla oynamadık. Sonra da eve dönüp duşumuzu alıp akşam yemeğini yiyoruz. Yemekten sonra dedesi evi ilaçlarken biz de dolaşıyoruz. Bazen Demir bisikletiyle çıkıyor dolaşmaya, bazense ikimiz de yürüyoruz. İkimiz de bisikletle dolaşırız diye bu sene kendime de bisiklet almıştım. Ama sanırım henüz erken bunun için. İki kez denedik birlikte bisiklete binmeyi. İkisinde de ben öne geçince sinirlendi Demir, ben de vazgeçtim şimdilik.  Bir de yokuşlarda zorlanıyor henüz bacakları güçlü olmadığı için. Bu durumlarda "ne biçim bisiklet bu? Gitmiyor" diye söylenip beni güldürüyor. Ben de bazen evin işinin bitmediğine söyleniyorum (gerçekten de bitmiyor, her gün bir usta veya tamirci misafir oluyor bize). Ereğli'ye gidiyoruz sık sık kahvaltı, akşam yemeği, pazar veya sadece dondurma için. Şimdilik tek sorunumuz sitede yapılan ilaçlama. Geçen sene ilaçlama kamyonunun sesinden korkmuştu Demir ve neredeyse sokağa bile çıkmak istemiyordu. Bu sene bu kadar güçlü değil bu korkusu. Ama biz unutmuştur, geçmiştir diye umuyorduk; tam olarak geçmiş değil. Kaynağını bilmediği sesler yine huzursuz ediyor onu. Ama anlatınca geçen seneye göre daha kolay kabulleniyor. İlaçlama kamyonunun sesini duyduğunda evin içine geçiyoruz ve beş dakika oturup sonra tekrar balkona çıkıyoruz. Şimdilik işe yarıyor gibi bu yöntem. Ve bu korkusu genellenmedi neyse ki; sokaklardan ve diğer arabalardan korkmuyor. Sitedeki komşularımızla arkadaş bu sene de. Arada karşı komşumuz Ülkü Teyze'ye gidiyor sohbete. Dolaşmaya çıktığımızda sokaktaki her eve selam veriyoruz. Yıllardır konuşmadığımız komşularla konuşur olduk sayesinde. Bazen selamlaşmakla kalmayıp balkonlarına oturmaya ve sohbete de geçiyoruz. Sitedeki çocuklarla kaynaşmaya başlamadı henüz. Parka gittiğimizde ve bisikletle dolaşırken bir çocuk gördüğümüzde bazen ilgisini çekse de pek yanaşmıyor şimdilik. Benimle oynamak ve vakit geçirmek hala daha çekici ve güvenli geliyor ona sanırım. Ama biliyorum ki gün gelecek arkadaşlarını bırakıp eve gelmek istemeyecek benim bir zamanlar olduğum gibi.  Sanırım şu andaki durumun tadını çıkarmalıyım bu yüzden. Hem yaşayarak hem de anlatarak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder