5 Şubat 2016 Cuma

Bir günde devr-i İstanbul

Bu hafta havaların düzelmesiyle birlikte biz de yarı yıl tatilinin geri kalanında gezmeye başladık. Demir'i daha önceden tren müzesine götüreceğime söz vermiştim. Salı günü kahvaltıdan sonra düştük Sirkeci yollarına. Arabayla Topkapı'ya kadar gidip oradan tramvaya bindik. Demir tramvaya bineceği için heyecanlıydı, ama karşılaştığı kalabalık onun bu heyecanını söndürdü ne yazık ki. Durakları saya saya vardık Sirkeci'ye. İstanbul Demiryolu Müzesi'nin web sitesinde saat 12:30-13:00 arası öğle tatili olarak belirtilmişti ("dünya üzerinde tek öğle tatili olan müze budur herhalde" diye düşünmüştüm bunu öğrendiğimde, doğru mu bilemiyorum). Biz gittiğimizde saat 12:00'ydi. O yüzden müzeye girmek konusunda tereddüt etsem de şansımızı denemeye karar verdim. Ve iyi ki de öye yapmışız, çünkü dolaşmamız bittiğinde öğle tatiline hala zaman vardı. Tren görmeyi bekleyen Demir belgeler, çalışmayan demiryolu maketleri, yemekli vagonlardaki yemek takımları ve haberleşme aracı vs. ile hiç ilgilenmedi. Makinist kabininin ön kısmı biraz ilgisini çekti; oraya çıkarak kısa bir süre oynadı. Görevli teyzeyle sohbet edip oradan çıktık. Müzeyi iyi araştırmadan farklı beklentiler oluşturmuştum sanırım hem kendimde hem de Demir'de, bu yüzden tren görememiş olmanın hayal kırıklığıyla garda biraz dolaştık ve tren aradık. Demir'in hayal kırıklığını geçirmek için "hadi vapura binelim istersen" deyince neşeyle kabul etti. Eminönü'nden vapura binip Kadıköy'e geçtik. Hava o kadar güzeldi ki dışarıda oturup denizi, martıları ve köpükleri seyrettik. Kadıköy'e vardığımızda yemek zamanı gelmişti. Eskiden hatırladığım bir lokantada yemeğimizi ve tatlımızı yedik. Sohbet ederken Galata Köprüsü ve balıkçılardan konu  açılınca dönüşte onları görmeye karar verdik. Böylece Karaköy'e geçtik vapurla. Galata Köprüsü'nden yürüyerek Eminönü'ne vardık. Demir balıkçılara baktı, bazılarıyla "ne yapıyorsun ağabey?" diyerek sohbet etmeye çalıştı, kovalarını denetledi ve vapurdan martılara atamadığı simitleri köprünün üzerinden atmaya çalıştı. Eminönü'ne vardığımızda Demir'e kalsa daha eve dönmeyecek, Gülhane Parkı'nı da dolaşacaktık. Gülhane Parkı'nı Sultanahmet'le birleştireceğimiz gezimizi ilkbahara erteleyip tekrar tramvaya binerek Topkapı'ya döndük. Demir o kadar yorulmuştu ki tramvayda onu uyanık tutmak hiç kolay olmadı. Her ne kadar yorulmadığını ve uyumayacağını söylese de arabaya biner binmez gözleri kapandı İstanbul'u güzellikleriyle, gariplikleriyle ve zorluklarıyla yaşadığı bir günün sonunda.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder