10 Temmuz 2014 Perşembe

Yazlık Günlükleri -1


Daha önceki yazımda da bahsettiğim gibi geçen cumartesi yazlığa geldik.  Annemin ve babamın yazlık evi olan bu evde 6 yaşımdan itibaren yaklaşık 17-18 yaşıma kadar tüm yazlarım geçti. İlkokul dönemindeyken okulların yaz tatiline girdiği günden hemen sonraki gün gelir okulların açılacağı pazartesiden önceki pazar günü İstanbul’a dönerdik. Ben ve ağabeyim anneannemle burada kalır, annemle babam ise haftasonları gelirlerdi İstanbul’a yakın olmasının avantajını kullanarak. Her sokağında, her köşesinde bir sürü anım olan bir sitenin içinde. Son iki senedir de Demir’le geliyoruz.


Burası Demir’e iyi geliyor Can’ın dediği gibi. Geçen yaz geldiğimizde öğle uykularını hala kucakta uyutularak uyuyabilen Demir’i gece olduğu gibi yatakta uyumaya alıştırmıştık kolaylıkla. Elimizi bırakarak yürümek istemeyen ve hep bir parmak bile olsa bizi tutan Demir dedesinin, benim ve karşı komşularımızın çabalarıyla 15 aylıkken bağımsızlığını ilan etmiş ve yürümüştü kendi başına. Bu yaz da tuvalet eğitimine başladık ki o da iyi gitmekte şimdiye kadar.
Günlerimiz sabah 8’de Demir’in uyanmasıyla başlıyor. Normal koşullarda 9-10 arası uyanan Demir için bu saat erken olduğunda ben onu biraz daha uyumaya ikna etmeye çalışıyorum. Aynı odada uyuduğumuz için uyanır uyanmaz müdahale etsem de ikna edemiyorum ve kalkıyoruz. Kahvaltımızı ediyoruz. Ondan sonra da biraz dolaşmaya çıkıyoruz. Markete gazete almaya, parka veya denize bakmaya gidiyoruz. Sonra evde oyun oynuyoruz. Demir bütün gün biriyle oynamaya çok alışık olduğundan ve yalnız kalmayı hiç istemediğinden, bense onca saat oyun oynayamadığımdan bazen huysuzlandığımız oluyor. Sık sık tuvalet mevzuaları gereği oyunlarımıza ara veriyoruz. Sonra o öğle uykusuna yatmışken ben onun yemeğini yapıyorum ve havuzunu hazırlıyorum. O uyandıktan sonra da kısa bir oyundan sonra yemek saati geliyor. Yemeğin çeşidine göre, çorba mı taneli mi olmasına göre farklı uzunlukta süren bu seansı oyun takip ediyor. Sonrasında Demir havuza giriyor, onun tabiriyle  ‘isterse’. Havuzda küçük oyuncaklarıyla oynuyor, kendini ıslatıyor, beni ıslatmaya çalışıyor.  Meyveydi süttü derken sitenin sokaklarındaki kısa bir yüürüyüşü yemek saati takip ediyor. En sonra da banyo ve temiz hava - bol aktiviteden dolayı kolaylıkla geçilen bir uykuyla günü sonlandırıyoruz.

Arada bu programda farklılıklar oluyor tabii ki. Dün sabah pazara gittik mesela. Öncesinde sahildeki bir çay bahçesinde kahvaltı ettik. Sonra pazarı kısaca dolaştık ve tuvalet eğitimimiz dolayısıyla fazla oyalanmadan evimize döndük. Bu gün ise Demir havuza girmek istemediği için sahile indik beraber. Sitemiz Botaş’ çok yakın olduğundan denizin temiz olduğuna güvenemiyoruz, bu yüzden de Demir’i henüz burada denize sokmuyoruz. Bu gün Demir bizim sokakta oturan ve geçen yıldan da tanıdığımız 4 yaşındaki arkadaşı Tuğçe’yle kum oynamaya çalıştı. Kürekler yüzünden ufak tartışmalar yaşandı, kumdan pastayı kimin ne kadar yiyeceği konusunda göz yaşları döküldü. Yine de keyifli geçti. Her ne kadar Botaş yüzünde denize giremiyor olsa da oraya doğalgaz getiren gemiler yüzünden güzel vekit geçiriyor Demir. Sahile inip veya yukarıdan denizi gören bankların olduğu yerden denizdeki gemilere bakmak çok hoşuna gidiyor. Onlara dair kitaplarda gördüklerini anlatıyor ve bazen de onları olduklarından daha yakın sanıp yanlarına giderek onlara bakmak istiyor. Dün gemilerden birinde ufak bir yangın çıktı. Biz gemiyi seyrederken bacasından simsiyah dumanlar çıkmaya aşladı. Demir bu yangının sebebini, sonrasında ne olduğunu çok merak etti ve “sen git, gemiyi tamir et” diyerek bu ilgisini dillendirdi. Gemiler dışında karşı komşumuz Özlem Abla ve Ülkü  Teyze’de Demir’in gününü renklendiriyorlar. Onların neler yaptıklarını inceliyor, anlatıyor, merak ediyor ve varsayıyor. Bazen  onları ziyaret etse de bu ziyaretler henüz çok uzun sürmüyor. Ben de komşularımızın rahatsız olmadıklarını umarak Demir’e açıklamalar yapmaya çalışıyorum.  Günler çok yoğun geçiyor. Bazen ufak krizler yaşanıyor. Özellikle benim mutfakta bir iş yapmam gerektiğinde veya bilgisayarda bir şeye bakmak istediğimde onunla oynamamı isteyen Demir huysuzlanıp söylenmeye başlayabiliyor.  Evdeki çoğu şey onun için yeni olduğundan neyle oynayıp neyle oynamaması gerektiğini ayırt edemeyip benim “Hayır. Yapma. O oyuncak değil, yerinde dursun” gibi sonu gelmeyen yönergelerimle başetmek zorunda kalabiliyor.  Neyse ki ufak br oyun, futbol maçında bendeniz kaleciye attığı bir gol herşeyi tatlıya bağlayabiliyor.Ben de bu yoğunluk içinde bazen geçen seneyle bu seneyi karşılaştırıyorum içimden. Bu karşılaştırmanın kısa bir listesi:
  1. Geçen sene yazlığa geldiğinde yürüyemeyen Demir bu sene merdivenleri kendi başına çıkıp inme sevdasında. Her ne kadar merdivenin korkuluklarına file gerip, üst katta merdivenlerin başına bir kapı koyarak önlemlerimizi almış olsak da mermer merdivenler beni korkutuyor.
  2. Demir hala yalnız kalmak istememekte ve bensiz oyun oynamamakta. Ben nereye o oraya.
  3. Geçen sene birçok sözcüğü ve cümleyi anlamasına rağmen konuşmayan Demir bu sene susmamakta. Yoldan geçenleri, komşularımızın yaptıklarını sürekli anlatmakta.
  4. Havuzu geçen sene daha çok seviyordu, bu sene aynı ilgiyi göstermemekte.
  5. Geçen sene evimizden duyulan ezan sesinden korkarken bu sene “ezan okunuyor” diye durumu özetlemekte. Ama korkacak yeni nesneler bulmuş durumda: karıncalar ve sinekler. Sokaktayken gelen arabalardan korkmaya devam.
  6. Yemek yemek hala zor. Yemeğin çeşidine göre değişse de uzun ve yorucu geçen yemek saatleri hala günün bir parçası. Barbunyanın kabuklarını çıkaran, bir seferde sadece iki bezelyeyi ağzına alıp çiğneyebilen ve üzümleri ikiye bölerek yemek isteyen başka kaç çocuk vardır bilemiyorum. Alıştım artık, üstünde durmamaya çalışıyorum.

Tüm bunlar ve daha fazlası Demir ne kadar çabuk büyüyor dedirtiyor bana. Bu sürecin her 
anını doyasıya yaşamak istiyorum. O yüzden bir tarafım “iyi ki yazın çalışmıyorum” diyor. Bir tarafım ise “iyi hoş da burada da tezle ilgili çalışamıyorum” diyor. İkinci sesi bastırabildiğim ölçüde yazlıkta geçen gelecek günler keyifli olacak sanırım. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder