16 Mart 2015 Pazartesi

Demir Napoli'de

Napoli tatilimize geçen hafta perşembe sabahı başladık. Havaalanında kahvaltımızı edip biraz uçakları seyrettikten sonra kibarlıklarıyla bizleri şaşırtan japon turistlerle dolu uçağımıza bindik. Demir'in öğle uykusu saatine denk getirdiğimiz yolculuğumuzun ardından Napoli'ye vardık. Şehir merkezine giden otobüsten sonra kısa bir yüürüyüşle otelimize ulaştık. Bir apartmanın 5. ve 6. katında bulunan otelimiz bize tatilimizin ilk süprizini yaşattı. Apartmanda asansör ücretliydi, 10 cent atılmadan çalışmıyordu. Hazırlıksız yakalandığımız için şaşırdık. Can bir market bulup para bozdurdu, böylece odamıza ulaşabildik. Beklediğimizden küçük bir oda olsa da ihtiyacımız olan her şey vardı. Büyüklüğüne takılmadım, terastaki manzarayı ve geceleri orada oturabileceğimizi düşünerek hemen odaya ısındım.


Otelden çıktığımızda Can akşam geç saatte otele dönmemiz gerektiğini söylediğinde yolunda olmayan bir şeyler olduğunu anlamıştım. Yürümeye başladığımızda  da suç oranı yüksek olan bu şehrin tekin olmayan bir bölümünde kaldığımız belirginleşti. Demir olmasa hiç sorun yapmayacağımız bu durum Can'ı tedirgin etti tatil boyunca. Bense 'korkmaya gerek yok, iyi düşün iyi olsun' diye kendimi ve arada Can'ı rahatlatmaya çalıştım.

Tatile çıkmadan önce Napoli hakkında kitap bulamamıştık. İnternetten okuyacak vaktimiz de olmamıştı. O yüzden sadece haritaya bakarak karşımıza ne çıkacağını bilmeden dar, bakımsız ve yer yer pis sokaklardan geçerek şehirde dolaşmaya başladık. Hem şehir hakkında kitap alabileceğimiz  kitapçı aradık hem de ara sokaklarda dikkatimizi çeken bazı tarihi binaları ve  kiliseleri dolaştık. Trafiğe kapalı alışveriş caddelerinden, turistik yollardan geçtik. Şehrin simgelerinden biri olan beyazlar giymiş, siyah maskeli Pulcinella'yı gördük her yerde. Kim olduğunu, ne yaptığını ve neden önemli olduğunu merak ettik. Demir oyuncak fotoğraf makinesi elinde fotoğraflar çekti. Daha önceden bir kaynakta okuduğum Oyuncak Hastanesi'ni bulduk. Hem ben merak ediyordum hem de Demir için ilginç olacağını düşünmüştüm; ama kapalıydı, gezemedik ne yazık ki. Dar sokakların üstünde, şehrin tepesinde gözüken kaleyi gözümüze kestirdik; mutlaka görülmesi gerekenler listemize ekledik.

Hava kararıp soğuyunca Demir'e battaniye getirmeyi unuttuğumuzu fark ederek battaniye alacak mağaza aramaya başladık. Birkaç çocuk kıyafeti satan mağazada bulamayınca kalın ve geniş bir kadın atkısı alıp Demir'in üstüne örterek bu sorunu çözdük. İyice açıkana kadar dolaştık. Sonra margarita pizayı bulduklarını iddia eden restaurantta yemek yiyerek günü sonlandırmak istesek de erken davranmıştık. Daha restaurant açılmamıştı. Yaklaşık bir saatimiz vardı. Bunu spritz içerek ve şehirle ilgili olarak bulduğumuz kitabı inceleyerek değerlendirdik. Sonra da pizalarımızı yedik. Restaurantta canlı müzik vardı. Gitar çalan müzisyen Demir'in çok ilgisini çekti. Otele döndüğümüzde terasa çıkmayı ihmal etmedik. Ama o kadar yorulmuştuk ki sadece 5 dakika kalıp odamıza geçtik. Sonraki akşamlar terasa çıkacak enerjiyi bulaladık, o yüzden teras sefamız bu 5 dakika ile sınırlı kaldı.
İlk akşam odanın havasızlığı ve Demir'in park yatakta değil de tek kişilik bir yatakta yatacak olması dolayısıyla "acaba düşer mi?" endişem birleşince beni uyku tutmadı. Tam uykuya dalmıştım ki korktuğum oldu. Bir gürültüyle uyandım. Her ne kadar yatağın kenarını yastıklar ve koltukla kapatmış olsak da döne döne uyuyan Demir düşmüştü. Onu yanımıza alınca yine zor ve rahatsız uyuyup ertesi sabaha başladık. Güzel hava, Vezüv'ü ve Amalfi kıyılarını görecek olmak bize geceyi unutturdu.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder