Annesiz anne
olarak kutlayacağım üçüncü anneler günü geldi çattı. İlkinde Demir daha bir
haftalıktı, annemi kaybedeli 6 ay kadar olmuştu. Lohusalığın getirdiği
hassasiyet, anneme olan özlemim, Demir’in sürekli ağlaması birleşince gözyaşlarıyla geçen bir gün olmuştu. Tanıdığım hiçbir anneyi aramak istememiş, beni
arayanlarla zor konuşmuş ve o gün çabucak bitsin istemiştim. İkincisi hüzünlü,
durgun, ama tanıdığım annelerin gününü kutlayabildiğim, yine de gözyaşlarımı
tutamadığım bir gün olmuştu. Bu seferki de öyle olacak herhalde. Ama Demir’in o
gün bana sarılıp beni öpmesi o günün hüznünü hafifletecektir biraz.
Kendi anneannemle
ilişkimin güzelliğini düşündüğümde Demir’in anneannesiz büyüyecek olması; annemin
torun sevmek istediğini bildiğimden onun Demir’i göremeden gitmiş olması beni
sadece anneler günü yaklaşırken değil çoğu gün hüzünlendiriyor. Biliyorum ki
çok güzel bir ilişkileri olurdu birbirlerini tanıyabilselerdi. Ve benim de anneliğim
çok daha kolay olurdu. Annesiz annelik zor çünkü. Anne çocuğunu düşünürken
kendisini düşünecek, sorgulamadan dinleyecek, kendi deneyimlerini paylaşacak
ve öğütlerini rahatsız etmeden
verebilecek birine ihtiyaç duyuyor ki bu kişi sadece kendi annesi. O yoksa
herşey biraz eksik. Annesi kadar kimseye güvenemiyor insan. Kimseye çocuğunu
gözü kapalı emanet edemiyor ve etmek istemiyor. Eskiden annesinin “anne olunca
anlarsın” sözüne ne kadar çok kızıyorsa artık
bu sözü o kadar çok doğru bulduğunu
annesine itiraf edemiyor. Annesiyle birbirlerine gidip gelerek eskiden
oynadıkları evcilik oyununun gerçeğini yaşayamıyor. Bazen annesiyle
paylaşamıyorsa derdini kimseyle paylaşmak istemiyor, çünkü içten içe biliyor ki
“ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar”. Gün içinde çocuğunun yaptıklarını
paylaşmak için telefona uzanıyor eli. Sonra aklına geliyor arayamayacağı. Boşlukta sallanıyor. Ne zaman bir anne-kız görse alışveriş yapan, yemek yiyen, kol
kola dolaşan, kahkahalarla gülen içi sızlıyor. Annesiyle beraber kendi
çocukluğunu da kaybediyor. Ağlar mıydı çok, kolay yemek yer miydi, ilk dişini
ne zaman çıkarmıştı, ne zaman konuşmuştu, hangi oyunları oynamayı severdi
acaba? Kimseden öğrenemiyor. İlk yılları silinip gidiyor kendisini, anneliğini
ve çocuğunu anlamak için detaylara ihtiyaç duysa da. Hüzün bir parçası oluyor
anneliğin. Bunları bildiğimden daha
dikkat etmeye çalışıyorum kendime Demir’in bana ihtiyacı olduğu zamanlarda
sağlıkla yanında durabileyim diye. Bu blogu yazıyorum ve ona gelişimini
anlatan, kendi yaptıklarını ve bizim paylaştıklarımızı özetleyen mektuplar ki
kaybolmasın çocukluğu. Annemi özleyerek ve Demir’e sımsıkı sarılarak
karşılıyorum bu yılki anneler gününü.
Umarım Küçük Adam annesini istediği her an her zaman yanında görebilir bulabilir bunları yazabilmen bile bence çok değerli sözlerin kelimelerin tıkandığı yetmediği yerler...
YanıtlaSil