Tatilimizin ilk
gününü keyifli bir şekilde geçirmiştik. Bu şekilde sonlandırabilmek için daha
önceden şinitzelini yiyip çok beğendimiz bir lokantaya gidelim istedik. Viyana’nın
en iyi yerel lokantalarından biri olan bu lokantanın birbirine yakın olan iki
şubesinde de uzun kuyruklar bizi karşılayınca başka bir lokantaya gittik. Demir’i
mama sandalyesine kendimizi rahat koltuklara yerleştirdikten sonra
siparişlerimizi verdik. Planımız önce Demir’in yemeğini yemesi sonra da bizim
rahatlamış bir şekilde kendi yemeğimizi yememizdi. Sonrasında Demir uyur, biz
de otele dönmeden günün yorgunluğunu sokaktaki kafelerden birinde oturarak
hafifletiriz diye düşüyorduk. Demir yemeğini beğenmedi. Her ne kadar Demir’in
kavanoz maması yememesine özen gösteriyor olsak da tatillerde farklı
ihtimalllere karşı yanımızda götürüyoruz. Demir yemeğini beğenmeyince kavanoz mamasını
açtık, ama Demir onu da beğenmedi. Sonra bizim yemeklerimizin yanındaki patates
kızartmalarından istedi. Normal koşullarda patates kızartması yedirmeyen biz aç
olduğunu düşünerek verdik. Yemektense onlarla oynamaya başladı. Biz yemeğimizi “aç
kaldı, ama ne yapalım, bu akşam da süt içer” sohbetiyle bitirip kalkma
hazırlıklarına başladığımız sırada tabağını önünden almamızla ağlamaya
başlaması bir oldu. O sırada Can’ın istediği patates kızartmasını Demir’e
uzatması, benimse ağladığı için vermememiz gerektiğini düşünmem dolayısıyla
geri almamla Demir’in ağlaması şiddetlendi. Ne yaptıysak sakinleştiremedik ve
apar topar hesabı odeyip kendimizi restauranttan dışarıya zor attık. Dışarı çıkınca ortamın değişmesi ve açık
havanın etkisiyle sakinleşti Demir ve kısa sürede uyudu. Planladığımız gibi
sokaktaki bir kafede oturduk, ama bütün günün yorrgunlupuna bir de Demir’in
ağlamasının yarattığı yorgunlık eklenince çabucak kalkıp otelimize döndük. Bu arada bütün gün keyifli olan Demir’in bir anda nasıl
değiştiğine şahit olduğumuz için şaşkın
ve onu kolay
sakinleştiremediğimiz için üzgün bir şekilde bu davranışın sebeplerini aramaya
ve bir daha olursa nasil davranmamız gerektiğine karar vermeye çalıştık. Sabah
erken uyanmıştı, gün içinde parça parça uyumuş olsa da uykusunu alamamış
olabilirdi. Oturduğumuz yer çok havasız ve loştu. Demir insanları incelemeyi
seven ve böyle vakit geçirebilen bir çocuk. Ama lokantada yüzü duvara, sırtı
salona dönüktü ve sürekli arkasında olan bitene bakmak için arkasına dönmeye
çalışıyordu. Yemekler damak tadına uygun değildi, beğenmemişti. Biz de sakin
kalmali, sakin kalmali ve sakin kalmaliydik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder